Geçtiğimiz gün, bu yıl haziran ayında çıkacak olan yeni Superman filmi olan Man of Steel'in 3. ve en dolu fragmanı yayınlandı. Bir Superman hayranı olarak tabi gözlerim dolu dolu izledim. The Tudors'dan beri severek takip ettiğim Henry Cavill'ın, efsanevi Christopher Reeve'e benzemesi de etkili. Christopher Reeve ilk Superman filmlerinde öyle bir duruş gösteriyordu ki gerçekten de Superman'e baktığınız zaman temsil etmesi gereken "umudu" görebiliyordunuz. Belki onun, çok da iyi bir oyuncu olmadığını düşünebilirsiniz, sonuçta kendisinin ilk filmleri bunlar. Ama "bir insanın gerçekten uçabileceğine" inandırması benim için yeterli bir kıstas.
Her neyse, fragmanı izledikten sonra elimdeki Superman çizgi romanlarını karıştırdım ve uzun zamandır okumaya üşendiğim bir macerası olan Action Comics 775. sayıyı ya da daha bilinen adıyla "What's So Funny About Truth, Justice and the American Way?" hatta ve hatta DC Comics'i animasyonlarla takip edenlerin bileceği gibi "Superman vs. the Elite" animasyonunun uyarlandığı macerayı aldım elime. Efendim bu macerayı Joe Kelly yazmış, efsane Batman çizerlerinden Doug Mahnke ve Joker, Batman: Noel gibi harika çizgilere imza atan Lee Bermejo çizmiş.
Macerayı uzun uzun anlatmaya gerek yok. Libya'da bir felaket olur. Devasa bir goril Tirebolu şehrine saldırıyordur. Fakat Superman zamanında yetişemez. Zamanında dediğim, The Elite ortaya çıkmadan önce gelemez olay mahalline. The Elite, bir kötü adam grubu değildir kesinlikle. İyi adamlardandır. Ama ufak bir pürüze sahip olan bu arkadaşlar "zafere giden yolda her şey mübahdır." ekolünden yetişmiş kişilerdir. Kazanmak için her şeyi yapan ve nihayetinde kötü adamı öldürerek iyiliğe hizmet ettiklerini düşünen bir ekiptir the Elite. Nitekim şehri gorilden kurtarma görevi esnasında da yaklaşık iki bin Libyalı askerin ölümüne de yol açarlar. Daha sonra Superman'in gözlerinin önünde bir "süper-suçlu" takımını infaz ederler. Dünya'ya verdikleri manifestoları ise bir nevi modern kurgulardaki sözüm ona "bad-ass" karakterlere ve hatta anti-kahramanlara yapılan bir eleştiridir kanımca: "Bizi siz istediniz, sevgili Dünya. İşte artık bize sahipsiniz. Uslu durun, yoksa evinizin tepesine elli megatonluk parçacık bombası düşürmeyi de biliriz. Sevin bizi."
Evet, bu adamlar yozlaşmış gibi duruyorlar. Ata sözünde dendiği gibi bu adamların niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek sanki. Eğer üzümü iyiliğin metaforik anlatımı olarak düşünecek olursak bağcı da "iyiliğin temelini oluşturan" çaresiz halk olmakta. Yani işin özünde iyilik isteyenleri cezalandırmak var. En temele bakınca da bu cezalandırmayı isteyenlerin de halkın kendisi olduğunu görüyoruz. Sırf güvende hissetmek uğruna böyle insanları göreve getirenler onlar çünkü. Artık suçlardan o kadar usanmışlar ki başlarına gelenlerden, yıllardır kendilerine hizmet eden Superman'i tek kalemde silebiliyorlar. Evet, Superman umut demek ama umudu umursayan kim artık? Sokağa çıktığınız zaman başınıza bir binanın çökmeyeceği garanti değil. İşte insanların bıktığı da bu. Kötülüğe kesin bir çözüm arıyorlar. Superman'in klasik "American Way" çözümü artık dikiş tutmuyor. Superman, kötüleri her seferinde yenip hapse, akıl hastanesine tıkabilir. Ama bu hiçbir zaman kesin bir çözüm olmadı ki. Her seferinde kurtuldular ve daha çok kişinin canını yaktılar. İnsanlar dolayısıyla kesin çözüm getirenlere kucaklarını açıyor. Ve bu kişiler de the Elite ekibini oluşturuyor.
Superman de düşünüyor bunları. Yani, Joker gibi Zsasz gibi adamları içeri tıkmanın amacı nedir ki? Şehri havaya uçurmaktan başka hiçbir amacı olmayan bir adama ne yapabilirsiniz ki? Bir başka muhabirin Clark'a dediği gibi: "Dünya hasta ve bozulmuş, Kent. İnsanlar onu düzeltecek birilerini istiyor artık". Kangreni ilaç kapsülüne mahkum ederek iyileştiremezsiniz, kesip atmanız gerekir o uzvu. İnsanlar da bunu istiyor zaten. Sokaklarda çocuklar bile oyun oynarken "Superman" olmanın ezikçe olduğunu düşünüyor.
Superman burada devreye girmek istiyor artık. Amacı bu kötü adamları öldüren, vahşice metotlara başvuran kişileri cezalandırmak değil. İnsanların artık retorik bir klişe olarak gördüğü "Doğru olan şey" nedir, bunu göstermek. İnsanların artık pes etmemesini sağlamak amaç. Nihayetinde sırf rahat bir yaşam sürebilmek için kötü adamın yok edilmesini isteyen kişiler, artık "doğru yol" kavramına karşı umudu kalmamış kişilerden başka kimdir ki? Superman bu umudu yeniden alevlendirmek istiyor. Ve Jupiter'in bir uydusunda, Superman'in isteği üzerine insanların zarar görmeyeceği bir yerde kavgaya tutuşuyorlar. Öyle görünüyor ki the Elite Superman'den çok güçlü ve onu alt ediyorlar. Liderleri Manchester Black, Çelik Adam'ı felç ediyor.
Superman en sonunda gücünü açığa çıkarır ve Manchester Black'i, takım arkadaşlarının acılar içinde öldüğüne inandırır. Ve hem Manchester, hem bu olayı canlı olarak izleyenler, hem de okuyucu olarak biz, Superman'in onları öldürdüğüne ikna oluruz başta. Ve Elite'i bu şekilde mağlup eder. Superman, Elite'e kendi ilaçlarından tattırıyor biraz. En sonunda Black, Superman'e neden umurunda olduğunu, bu Dünya'yı neden önemsediğini, rüyadan başka hiçbir şey olmayan bir gelecek için savaşmaya neden bu kadar meraklı olduğunu soruyor. Superman'in cevabını tüm Dünya'yla beraber dinliyoruz.
"Biliyor musun, Black, başka türlü yapamazdım. Bizi rüyalar kurtarır. Bizi ayağa rüyalar kaldırır, bizi biçimlendirir. Ve ruhum üzerine yemin ederim ki... haysiyetin, onurun, adaletin, hepimizin paylaştığı değerler olduğu, rüyamdaki Dünya'yı görene dek...asla ve asla savaşmayı bırakmayacağım."
Elite'in yaptıklarından sonra baktığımız zaman Superman'in gerçekten de bir şeyleri temsil ettiğini görebiliyoruz. Diyor ki "Eğer birisi kötülük yaparsa onu içeri atarım, adalet gösteririm, yine yaparsa, aynısını yaparım, yine yaparsa, ben de yine aynısını yaparım... ta ki iyiliğin ne olduğunu öğrenene kadar." İşte aslında iyilik denen kavram bu. Kötülüğü yenmek demek, sırf güçsüz halk acı çekmesin diye onu yok etmek değildir. Eğer o kötüyü, değiştirip "iyi" yapabiliyorsanız, gönül rahatlığıyla kötülüğü yendiğinizi söyleyebilirsiniz. Asıl mesele ve zorluk da buradadır zaten. Superman Elite ekibini haşat ederken ben bile sevdiğim, istediğim Superman'in bu olmadığını söylüyordum kendi kendime. Sevdiğimiz, desteklediğimiz kahramanlar sınırı aştığı zaman, artık onları sevemeyeceğimiz bir konuma yükseliyorlar. Çünkü korkuyoruz artık. Umudu temsil etmesi gereken birinin katliam yaptığını görmek acı verici olsa gerek.
Bu macera bize Superman'in neden bir süper kahraman olduğunu gösterir nitelikte. Onu süper kahraman yapan şey, süper gücü, hızı, zarar görmemesi, ısı saçan bakışları, donduran nefesi değil. Adalet, doğruluk, umut gibi temsil ettiği değerler onu ikonlaştırmamızın sebepleri olsalar da süper kahraman olmasının sebebi değiller. Onu bir kahraman yapan şey verdiği kararlar. Gezegenleri yerlerinden oynatabilecek kadar muazzam bir güce sahip olan birisi için kötü adamı öldürüp yok etmekten daha basit bir şey yok. Aksine bu muhteşem güçleri vücudundan taşıp giderken bile "bağışlamanın" büyüklüğünü kabullenebiliyor. Bağışladığı kişinin birkaç ay sonra gelip yine onu uğraştıracak olmasını umursamıyor. En nihayetinde kimsenin doğuştan kötü olmadığına, günün birinde içindeki iyiliği de ortaya koyacağına inanıyor. Tıpkı Superman gibi, Batman de bu mentaliteye sahiptir örneğin. Joker'in bir gün düzelebileceğini düşünür, Two-Face tedavi olmak isterse ilk yardımına koşan odur. Zaten bizim sevdiğimiz süper kahramanları, hem süper hem de kahraman yapan budur. Kötüyü yok etmek değil, kötüyü düzeltmektir asıl arzuları. What's So Funny About Truth, Justice and the American Way? ya da Superman vs. the Elite iyiliğin bedelinin ne olduğunu gösteren çok nadide bir eser. İyilik hep sizinle olsun...
Yorum Gönder