[info title="Başlamadan Önce Okumanızı Öneririz!" icon="exclamation-triangle"]22 Haziran-29 Haziran arası seçtiğimiz çizgi romanların kısa incelemeleridir.
İlk kısımda çizgi romanı okumayanlar için sürpriz bozan bilgi yoktur, kırmızı kutucuklu kısımlar ise "Spoiler Bölgesi"dir. Sayıyı okumaya niyetliyseniz uzak durmanızı öneririz.
Takibe almamızı istediğiniz çizgi roman varsa, yoruma bırakın!
[/info]
Flash #1
Rebirth sayılarına bu haftalık ara verdik. Bunun yerine 2 hafta önce çıkan Rebirth dergilerinin, 1. sayılarına başlıyoruz. Öncelikle şunu belirtmek gerek bilmeyenler için; DC Comics, Rebirth dönemiyle birlikte hemen hemen çoğu dergilerini 2 haftalık periyotlarla yayınlayacak. Her ne kadar hikaye takibi açısından güzel bir şey olsa da bütçelerimizi biraz yakacak gibi. Daha önce Flash Rebirth sayısında, Barry Allen'ın Flash dergisinde neler yaşacağına dair pek bir şey görmemiştik. Rebirth hikayesinde Wally, Barry'le konuşmuş ve yoluna gitmişti. Barry ise kendi hayatına, "Flashpoint sonrası oluşan evrenin sorumluluğu" düşüncesiyle devam etmişti. Evrenden 10 yıl çalan varlığı bumak için Batman'le ayrı ayrı çalışacaklar ve Wally, olay hakkında biraz daha bilgi edinene dek bulduklarını kendilerine saklayacaklardı. Bu sayıya ise doğrudan Flash'ın köken hikayesinin tek sayfaya sığdırılmış bir haliyle, yıldırımın laboratuvarında ilk kez çarptığı anla başlıyoruz. Ancak bu sefer daha önceki köken hikayelerinden farklı bir şey var. Laboratuvarında yalnız değil Barry. Kardeşinin ölümünü çözmek için Barry'den yardım isteyen bir polis memuru August Heart ismindeki yeni bir karakter de olayı görüyor ama tabii neler olduğunu bilmiyor. Sayı sonrasında Barry'nin nasıl bütün her şeyi aynı anda yapmaya çalıştığını, yapılacak 10 şey varsa 9'unu yapmasına rağmen yapamadığı o 1 şey için daha fazla üzüldüğünü görüyoruz. Ayrıca Iris'in 2 Wally yeğeninden siyahi Wally ile de hemen hemen Flash dizisindekine benzer şekilde bir ilişki geliştirmeye başlıyor. Genel olarak, bu sayı beni gerçekten çok tatmin etti. Barry'nin hayatındaki bütün noktaları hiç sırıtmadan göstermeyi başardılar. Okumaya devam edeceğiniz seriler içine almanızı öneririm.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Hani dedik ya sayı genel olarak Barry'nin nasıl da birçok konuda arada kaldığını anlatıyor diye. Bu sayı, final sahnesini oluşturabilmek için sayının tamamında bu temeli atıyor. Barry bir yandan laboratuvarında kalıp suçları çözmek isterken, öte yandan Iris ve yeğeni Wally ile buluşup Wally'nin okul ödevine yardım etmesi gerektiğini hatırlıyor. Gerçekten de dizideki Wally-Barry nasıl bir araya gelip okul projesiyle konuşmalarına başlamışlarsa, sayıda da o şekilde iletişime geçiyorlar. Gerçi bunu düşününce aklıma gelmiyor da değil, şimdi Iris'in iki tane Wally ismindeki kuzeni varsa ve siyahi Wally, dizidekine bu kadar benzerse, bu, dizide de Iris'in bir başka kuzeni olan kızıl Wally'i de göreceğiz anlamına gelebilir mi? En azından ilham verici olabilir. Sayının devamında ise, Barry STAR Labs'ta bir transfer yapılacağını ve polisin koruyacağını, ama sorun çıktığını öğreniyor. Tam bu sırada da bir binada yangın başlıyor. Barry insiyatif kullanarak önce yangına koşuyor. Zar zor yangından insanların tamamını kurtardıktan sonra da STAR Labs'a gidiyor. Burada laboratuvardan bir şeyler çalmaya gelen silahlı grubun, August Heart'ın başını çektiği polis ekibine zor anlar yaşattığını görüyoruz. Tam August, soyguncuların göğüslerindeki simgenin, kendi kardeşinin ölümünde gördüğü simgeyle aynı olduğunu söylerken adam ateş ediyor. yetişmeye çalışan Barry'nin gözleri önünde kurşun giderken August'a şimşek çarpıyor ve bir anda hız kazanıyor. "Bana ne oldu?" diye Flash'a sorarken, biz de sayıyı bitiriyoruz.
Şimdi, sokaklarda artık yeni bir koşucu daha var diyebiliriz. Siyahi Wally daha güçlerini yeni keşfediyor, Barry ile bu konuyu daha konuşmadılar bile. Bu yeni koşucuya gelecek olursak. Muhtemelen kendisi, çok uzun zamandan beri tanıtımı yapılan yeni Flash kötüsü Godspeed olacak. Bir elimizdekilere bakalım; trajik bir geçmiş ✓, bir yakınını kaybetmiş ✓, kahramanla aynı güçlere sahip ✓, kahramanla kısa süre de olsa çok iyi anlaşmış ✓, ve en önemlisi, kahraman onu zamanında kurtaramamış ✓. Kötülemiyorum ama daha farklı bir şekilde görebilirdik sanki? Tabii bunları, August'un Godspeed olacağı varsayımına dayanarak yapıyorum. Ama bu yukarıda saydığım şeylerin bire bir aynısını Zoom'da görmüştük. Hatta iyi gözüken karakterin kötü adam çıkmasını Hush ve Thomas Wayne Jr.'da da görmüştük ama August'un iyi kanka olmasını bu kadar uzatmadıkları için mutluyum. Tabii, komple yanılabilirim ve Godspeed başka birisi çıkar, orası ayrı ama şu an işaretler o yönde. Yine de sakın bu yazdıklarım, çizgi roman hakkında kötü düşünmenize sebep olmasın çünkü çizimleri ve renklendirmesi zaten kat be kat keyifli bir okuma sunarken, diyaloglar ve hikayenin kendisi, sayıyı ortalamanın oldukça üstüne taşıyor. Okuyalım![/error]
Aquaman #1
Aquaman'in Rebirth sayısında ise görece daha fazla şey görmüştük. Öncelikle Aquaman'in, Atlantis halkı ile Yeryüzü halkı arasında kaldığını, Atlantis'li, Deluge adındaki bir terörist örgütle mücadele ettiğini okumuştuk. Ayrıca Arthur, iki halkı birleştirmek için bir elçilik kurma niyetine girişmiş ve bu elçiliğin başına her ne kadar durumdan memnun olmasa da Aquaman'in hatrına görevi kabullenen Mera getirilmişti. Ancak tüm bunların da ötesinde Aquaman'in baş düşmanı Black Manta, babasının intikamını alıp Aquaman'i yerle bir edeceğini söylemiş, bunu yapmak için de Aquaman'in en çok değer verdiği kişiden, Mera'dan başlayacağını söylemişti. Bu sayıya ise Arthur ve Mera'nın kendi aralarındaki bir balkon sefalarıyla başlıyoruz. Sayının tamamı, az önce bahsettiğimiz Yeryüzü-Atlantis elçiliği meselesine ayrılmış zaten. Sayıda, açılan ilk elçiliği izliyoruz. Elçiliği ziyarete gelen temsilcilerden iki tanesi ön planda sadece: Daily Planet gazetesinden bir gazeteci ve İngiliz Kraliyet Donanması'ndan bir subay. Genel tema, iki farklı ulusun birbirleriyle nasıl birleşebileceğine dair teoriler sunarken, Aquaman'in kendi içindeki sıkıntılarına da odaklanmayı ihmal etmiyor. Her ne kadar Rebirth sayısını çok beğenmeyip "muhtemelen düzenli serisine devam etmeyeceğim" desem de, bu sayı beni haksız çıkardı ve en azından ilk hikayesini tamamlayana kadar takip edilmeyi hak ediyor.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Davetlilerden Daily Planet muhabirinin çenesi biraz düşük. Elçiliği ilk gördüğü anda "buraya biraz lens flare koysak J.J. Abrams filmine dönecek." diye esprisini de yapıyor. Daha sonra içeride, donanmadan gelen subay kızla beraber gezerken yemek bölümüne geçiyorlar ve yediği yemeklerden birisinin deniz sürüngenlerinden olduğunu öğrenince kusuyorum diye ortadan kayboluyor. Mera gelip, ziyaretçilere eşlik eden askere "git bir bak, daha ilk günden Trip Advisor'dan kötü yorum yemeyelim" deyip adamın peşinden yolluyor. Asker gittiğinde adamın duvarlara bomba yerleştirdiğini görüyor. Engel olmak isterken öldürülüyor ve muhabirin, aslında kılık değiştirmiş Black Manta olduğunu ve asıl muhabiri öldürdüğünü görüyoruz ve patlama meydana geliyor. Black Manta, Mera ve Aquaman'e saldırırken Mera'yı bilinçsiz bırakıp bir kenara atıyor ve Aquaman'le dövüşüyor. Bu esnada da Aquaman'in bir katil olduğunu, babasını öldürdüğünü sürekli bağırıyor. Genç subay kız da bunları duyuyor. Black Manta, her şeyi yok edeceğini söylerken sayıyı bitiriyoruz.
Sayıyla ilgili olarak bir şey söylemeden önce yukarıdaki kare hakkında birkaç şey söyleyeceğim. Az önce bahsettiğim Trip Advisor sahnesi. Cidden güzel oturdu, eğlenceli geldi ve hoş bir espri olarak gözüme girdi ama bunu başka bir karakter söyleseydi daha çok severdim. Yani, Mera'nın herhangi bir akıllı telefon ya da bilgisayar kullandığını, denizin altında internet ağının olmadığını düşünüyorum. Yine de görmezden gelelim. Öte yandan Black Manta beklediğimden erken harekete geçti. Önceki sayıda Mera'dan işe başlayacağını söyleyip sanki uzun boylu bir plan yapmak istediğini belli ederken bu sayı bodoslama olaya dalıp Mera'yı bir kenara ittikten sonra bir daha yüzüne bile bakmaması biraz tutarsız geldi bana. Ancak sayının iyi yanlarına gelecek olursak, yeni karakter olarak subay kız güzel bir eklenti olacak. Özellikle Mera'nın kendisine ait destekleyici bir karakter kadrosu olmadığını düşünürsek, bu kız iyi olacak. Aquaman ve Black Manta'nın suyun içindeki kavgalarını sevdim doğrusu. Görsel olarak heyecan yaratmayı başarabilen panellerdi. Hala, Aquaman'in bulunduğu bir binaya, özellikle bir saldırı düzenlenmesinin ihtimaller arasında olduğu bir binaya Black Manta, o muhabir kılığında nasıl bomba sokabildi merak konusu ancak genel olarak okuması keyifli bir sayıydı diyebilirim. Yine de beklentiniz çok yüksek olmasın.
[/error]
Wonder Woman #1
Wonder Woman'ın Rebirth sayısında hemen hemen hiçbir yeni bilgi görmemiştik. Zamanında yazdığı hikayelerle Wonder Woman karakteri üzerinde büyük etki bırakan Greg Rucka, seriye geri dönmüştü ve ilk sayıda doğrudan Diana'nın köken hikayesini anlatarak yeni okurları çekmek için bir hikaye başlatmıştı. Diana, kendisine anlatılan her şeyin, ki buna New52 döneminde yaşadığı olaylar da dahil olmak üzere, yalan olduğunu düşünüyordu. Zamanında annesinin ve diğer Amazonların, kendisinden gizledikleri, Jason adındaki erkek bir ikiz kardeşinin olduğunu öğrenmişti. Bu sayıda ise "Yalan" teması üzerinden bu konuya değinilecek, daha sonra da Wonder Woman'ın kahraman olarak geçirdiği ilk yılını anlatacak olan Year One hikayesi başlayacaktı. İşin ilginci, 3. sayıda da Lies hikayesi devam edecek. Muhtemelen 1 sayı günümüz 1 sayı ilk şeklinde gidecek uzun bir müddet. En azından ilk yıl hikayesi bitene kadar. Bu sayıya gelecek olursak, Diana'nın kayıp erkek kardeşinden hala ses yok. Ancak Rebirth sayısında Themyscira'yı kaybettiğini ve bulamadığını, gördüğü her şeyin yalan olduğunu düşünen Diana, bir yolculuğa çıkıp yardım alabileceği birisine bakınıyor. Öte yandan bu sayıyla beraber Steve Trevor da sahneye çıkıyor. Kendisini en son Darkseid War'da Grail isimli kötü kadının kölesi olarak görmüştük. O zaman özgürleşmişti. Görüyoruz ki şimdi askeriyeye yeniden dönmüş ve Cadulo operasyonu adı verilen bir olayın içinde. Ancak bu sayıda çok dikkatimi çeken iki şeyden birincisi, Wonder Woman'ın yeni kostümü korkunç derecede havalı. İkincisi ise, çizgi romanlarda artık Steve Trevor'u, Chris Pine'a bakarak mı çiziyorlar?
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Cadulo operasyonu denilen olay şuymuş: Steve Trevor ve ekibi Etta Candy'nin emrinde Afrika'da bir bölgeye terör estiren Cadulo isimli bir savaş lordunu indirmeye gidiyorlar. Bu arada Etta Candy zamanında Wonder Woman'a yardım eden karakterlerden birisiyken daha sonra Steve Trevor ile evlenmişti. Yeni evrende gördüğümüz kadarıyla böyle bir ilişki yok ve dahası, Etta'yı kilolu bir kadın olarak yeniden tasarlamışlar. Hatırlarsanız, zamanında Amanda Waller da kilolu, siyahi bir askeri saha yöneticisiydi. Şimdi Arrow dizisinde olsun, Suicide Squad filminde olsun Waller biraz daha zayıflatılınca, muhtemelen hemen hemen aynı pozisyonu Etta'ya vermişler. Stevegiller, Cadulo'nun izini sürerken aynı bölgeye Wonder Woman'ın da gittiğini öğreniyorlar. Neden Diana'nın da orada olduğunu düşünürlerken, Diana'nın ormanda dolaşıp, gördüğü hayvansı varlıklara "tanrıçanızla görüşmek istiyorum" dediğini görüyoruz ve sonunda tanrıçaları ile de karşılaştığında sayıyı bitiriyoruz.
Evet, efendim kendisi Cheetah, Diana'nın bir numaralı düşmanlarından. Diana, Themyscira'yı bulamadığını, yardımına ihtiyacı olduğunu söylüyor. Sayı genel olarak fena olmayan bir başlangıç yaptı desek yeridir. İster istemez New52'nun başında Brian Azzarello'nun yazdığı Wonder Woman'ın ilk sayısıyla karşılaştırıyorum ama onun kadar efsane bir başlangıç yapamadığı kanaatindeyim. Wonder Woman'ın sayı boyunca sadece ormanda yürüyüp, hayvansı yaratıklarını korkuttuğunu gördük, Steve Trevor ve ekibininse dünyayı kurtarmak amacıyla ortalıkta Afrikalı savaş lordları aradıklarını okuduk. Çizimler mükemmel, özellikle Wonder Woman'ın kostümüyle endam ettiği her sahne bastırılıp poster yaptırılası. Ancak Greg Rucka'dan biraz daha hareketli bir açılış sayısı olurdu. Yine de okunası bir seri, ortalamanın gayet üzerinde.
[/error]
Action Comics #958
Action Comics serisi, maceralarına çok dolu bir şekilde yeniden başladı. Özellikle 957. sayıda ortaya atılan bir dünya olay, serinin dopdolu geçeceğini gösterdi. Her ne kadar 957'yi incelediğim hafta, o olayların, diğer Superman dergilerine dağılacağını düşündüğümü söylesem de Superman 1. sayısında da gördüğümüz kadarıyla bu hikayeler tamamen Action Comics dergisinde devam edecek. Ne olmuştu peki? Lex Luthor, Superman kostümünü giyerek, kendisinin yeni Superman olduğunu söylemişti, Pre52 Superman, Luthor'un bir numara çevirdiğini düşünerek kostümünü giyip ona karşı çıkmıştı. Mr. OZ'un emrettiği bazı adamlar, bir tabut taşırken tabutu düşürerek içinden Pre52 Doomsday'in çıkmasına sebep olmuşlardı. Bir de tüm bunların yanı sıra Daily Planet'in, olayı incelemesi için farkında olmadan gönderdiği gazetecinin Clark Kent olduğunu ve bu Kent'in, Jimmy Olsen'a "merak etme geri döndüm, işler çok karışık, daha sonra anlatırım" diyerek bize, Final Days of Superman hikayesinin sonunda öldüğünü gördüğümüz New52 Superman'in geri dönmüş olması ihtimalini düşündürtmüştü. Bu sayıda bütün mevzularla aynı anda başarılı bir şekilde ilgilenme şansımız oluyor. Sayının büyük bir kısmı Doomsday-Superman savaşına gitse de açık konuşayım Batman v Superman'deki Doomsday sahnesinden daha çok keyif aldım. Çünkü çizgi romanda ikisinin geçmişini biliyoruz, özellikle de ikisinin de Pre52 versiyonları karşı karşıya geldiklerinde gerçekten de yıllarca inşa edilen karakterizasyonlar meyvesini veriyor. En azından bu Doomsday kavgasının, sonraki sayıda da devam etmesini istiyorum.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Superman, Doomsday ile savaşırken ailesi de televizyon başında onu izliyor. Lois, Superman'in kavgayı kesmesi için dua ederken Jon dayanmayıp uçarak babasının yanına gitmeye niyetleniyor. Savaş yerinde ise Superman, Lex Luthor'un gerçekten de iyi birisi olabileceğini, Luthor sivilleri kurtarmaya çalışıp Doomsday'in karşısında dikilince fark ediyor. Tüm bunların yanı sıra önceki sayıda gördüğümüz Clark Kent, Jimmy Olsen'a "ne yaptıysam yaşayabilmek için yaptım" diyor ama Superman olduğunun farkında bile değil. Daha neyin nesi olduğunu anlamaya fırsatımız olmadı henüz. Sayıyı, Doomsday, Luthor'u öldürmek üzere olduğunu ve Mr. OZ'un, bir ekrandan olayları izlemesini gördükten sonra bitiriyoruz ve önümüzdeki sayıyı bekliyoruz.
Yukarıda da dediğim gibi, bu sayı ağzına kadar aksiyon dolu olmasının yanı sıra Superman'in Doomsday ile yeniden karşılaştığında hissettiği karmaşık duyguları, Lois'in evde televizyondan izlerken yaşadığı korkuyu, Superman'in Luthor'u fedakarlık yaparken gördüğünde yaşadığı şaşkınlığı o kadar gerçekçi hissediyoruz ki sayıyı döndürüp tekrar okumamak elde değil. Çok güzel bir şekilde kurgulanmış, enfes bir şekilde canlandırılmış, leziz bir biçimde sunulmuş bir sayı okuyoruz 958. sayıda. Ancak kafamın karıştığı tek nokta, bu Doomsday kim? Şimdi, giydiği kostüm ve Superman'in sezgilerine dayanarak bunun Pre52 Doomsday olduğunu düşünmüştüm ama Doomsday burada daha stratejik ve planlı davranıyor olmasının yanı sıra git gide New52 dönemindeki halini de andırmaya başlıyor. Bu yüzden tek takıldığım nokta bu. Ancak bu işte Mr. OZ'un bir parmağının olduğu kesin. Eğer zamanında dediğim gibi Ozymandias çıkarsa, Dr. Manhattan'ın da yardımıyla, Doomsday üzerinde bir numaralar denediğinden emin olabiliriz. Özetle, Action Comics eğlenceli ve hızlı gidişatını bozmuyor ve okunası, keyifli bir Superman macerasını bize sunuyor. Tavsiye ederim.
[/error]
Detective Comics #935
Her ne kadar sevdiğim başka Rebirth dönemi serileri olsa da şu an için en çok sevdiğim serilerden birisi kesinlikle Detective Comics. Bunda tabii en büyük etken, serinin "diğer Batman dergisi işte" imajını üzerinden atabilmiş olması. Geçtiğimiz sayıda Batman, Azrael'i takip ederken izlendiğini fark etmiş ve aynı şekilde birçok Bat-Family üyesinin de izlendiğini öğrenmişti. Bunun sonucunda bir ekip kurup bunun peşine düşmeye niyetlenmiş, Batwoman'a giderek, yeni kuracağı bu ekibi eğitmesinde yardımcı olmasını teklif etmişti. Birlikte izlenen diğer karakterlerden Stephanie Brown (Spoiler), Cassandra Cain (Orphan/eski adıyla Black Bat) ve Tim Drake'i yanlarına almışlar, bunların yanı sıra bir de Batman'in ikinci bir şans vermek istediği Clayface'i de ekibe dahil etmişlerdi. Öte yandan, Batman'in bir ekip kurduğunu öğrenen kötü adamımız (kim olduğunu henüz bilmiyoruz), ordusunu Batman ve ekibinin üzerine salmaya karar veriyordu. Bu sayıya ise Batwoman'ın, ekibi eğitme seansıyla başlıyoruz. Gençlerin önüne Joker'lerden oluşan bir ordu koyup sınırlarını sonuna kadar zorluyor. Sayının diğer kısmında ise Tim'in Batman'e söylemediği şeyleri, Batwoman'ın Batman'de bir şeyler olduğunu düşünmesini ve Batman'in de Batwoman'a söylemediği bir şeyler olduğunu görerek devam ediyoruz ve sonunda aksiyona giriyoruz. Ayrıca önceki sayıdan hatırladığımız kadarıyla Batwoman Kate Kane'in, Bruce'un annesi Martha'nın Kent tarafından kuzeni olduğunu öğrenmiştik, gerçi bu durumdan haberdardık ancak yeni okurlar için de iyi bir hatırlatma oldu. Sayı içinde Martha Kane'in nasıl Wayne'lerden etkilendiğine dair birkaç yer gördük. Bu olayları daha detaylı görmeniz için Tracy Hickman'ın yazdığı Waynes of Gotham romanını önerebilirim, oldukça güzel bir okumadır o da.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Batwoman'ın verdiği eğitim bütün ekip için zorlu oluyor. Stephanie, nefesini toparlayıp tüm yeteneklerini gösteremediği eleştirilirken, Cassandra sürekli birilerinin yardımına koştuğu için dikkatini çabuk dağıtmasından ötürü eleştiriliyor. Clayface bu sayıda sadece bu mağara sekansında var. Kendisine takılan bir aletle kil formuna giremiyor ve sıradan bir insana dönüşüyor. Bunu da "ekipten birisi güçlerini kullanamazsa ne olacak" senaryosu için yaptıklarını söylüyor Batwoman. Daha sonra oyuncu seçmelerine katılmak için bu aleti yanında tutmak istediğini söylüyor Clayface ve Gotham'ın başka bir yerinde Tim ile Batman, yatakta hala güçsüz şekilde yatan Azrael'i ziyaret ediyorlar. Ondan alabildikleri tek şeyse, peşlerindeki bu kahraman avcılarının adlarının Colony olduğu. Batman, Tim'e Gotham'da ihtiyacı olduğunu, Tim'in her zaman bir Robin olduğunu söylüyor ama Tim, Stephanie'nin evinde Batman'e üniversiteye gitmeye niyeti olduğunu söylemediğini itiraf ediyor. Onlar birbirlerini öperken Batman, Colony'i araştırmaya başlıyor. Ama Colony, Batman'i daha önce buluyor ve başlarındaki asker "50ye karşı 1sin Batman, bir şey yapamazsın" diyor ve saldırıya geçiyorlar. Batman'se "bir deneyin bakalım" diyerek karşılık verirken sayıyı bitiriyoruz.
Güzel bir sayı daha okuduk. Anlamadığım bir nokta var. Tim neden Batwoman'ın eğitim seanslarına katılıyor? Yani, tamam teknik ekipman konusunda yardımcı oluyor ama bu çocuk zamanında Ra's Al Ghul'e kafa tutup Şeytanın Kafasından bizzat övgü almış birisi. O yüzden pek anlamlandıramadım. Öte yandan Stephanie ve Cassandra'nın gelişimini görmemiz, Clayface'in ufaktan da olsa etkileşime girmeye başlaması güzel. Alfred her zamanki sivriliğinde. Arabada Bruce'a "Geçen akşam o çok sevdiğiniz yemekten yapayım mı efendim? Hani üç ısırık almıştınız?" cümlesi güldürdü. Batman'in tüm bu eğitim olayları sırasında ortada gözükmeyip daha sonra Tim'le görüşmesi de bence güzel bir olaydı. Çünkü Batman dergisinde zaten büyük çaplı olaylarla uğraşacak, burada da dengeli bir şekilde gözükürse tadından yenmez diye düşünüyorum. Hala Colony'nin başında kim var bilmiyoruz. Batman'e karşı 50 asker hiçbir şey deyip, 936. sayıyı dört gözle bekliyoruz.
[/error]
The Unbelievable Gwenpool #3
Geçtiğimiz hafta ilginç bir şey öğrendim, Gwenpool baya baya sevilmiyormuş çoğu kişi tarafından :(. Birçok yerde "cıvık, saçma, adam akıllı bir hikayesi yok" ve hatta "sıkıcı" şeklinde tanımlandığını görünce acaba bende mi bir sorun var yahu diyerek ilk üç sayısına sırayla, 8.5, 8 ve 8.5 verdiğimi gördüm. İlginç geldi doğrusu. Ha, başka ilginç gelen şey de incelemelerde çizgi romanlara çok düşük puanlar verdiğim oldu ama bu konuya burada girip Gwenpool kutucuğunu boş yere işgal etmeyeyim ^^. Önceki sayılarında İnanılmaz Gwenpool'umuz bildiğiniz gibi çizgi romanlardaki bilgisi fazla geniş olduğu için M.O.D.O.K.'un emri altında istemeden çalışmaya başlamıştı. Çıktığı ilk işte Thor'un Jane Foster olduğunu söyleyerek hayatını tehlikeye sokmuştu, yine de işi tamamlamıştı ama olanlar zaten final sahnesinde oldu. Gwen'in bir sahtekar olduğunu, silah tutmayı bile bilmediğini düşünen Batroc the Leaper, Gwen'in sonunda yeteneksizin teki olduğunu öğrenmiş ve bunu da bütün herkese söyleyeceğini söyleyerek tatlı Gwen'imizi korku içinde bırakmıştı. Bu sayıda odak noktamız, Gwen'in kendisinin başka bir evrenden geldiğine Batroc'u ikna etmeye çalışması ve şu an bulunduğu çizgi roman evreninde gerçek bir varlığının olmaması. Sayıdaki konuk oyuncumuz ise Doctor Strange. Yine önceki sayılardaki gibi eğlenceli paneller sayı boyunca bize eşlik ediyor ve okunası keyifli bir macera olmaya devam ediyor. Seriyi ben beğeniyorum, ancak okuyup okumamak tamamen size kalmış.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] MODOK, Gwen'e maaş bağlayacak ama bir sosyal güvenlik numarası olmadığı için sistemde kaydını bulamıyor. Hatta bu yüzden muhasebecisini kovuyor (Binanın tepesinden atarak). Ve kendisi Gwen'i araştırmaya başlıyor. Kimlik bulmak isteyen Gwen ise kostümünü diktirdiği kadına gidip yardım istiyor. Kadın ona Doctor Strange ile bir buluşma ayarlıyor. Strange, Gwen'i büyüler dünyasına götürerek geldiği evreni gösteriyor ve oradan alıp yeni evrene yerleştiriyor. Tam bu sırada Gwen'in aslında hiçbir yeteneği olmadığını anlayan MODOK, onu ortadan kaldıracağını söylüyor. Tüm bu sırada da Batroc, Gwen'in söylediklerine ikna oluyor ve her ne kadar çizgi romanlarda kendisinin sıradan bir kötü olmasını kabullenemese de onu silah kullanma ve dövüş konusunda eğitmeye başlıyor. Ayrıca MODOK'un tipi <3
Sayı, önceki sayılar gibi yine eğlenceliydi. Gwenpool'un kendisi zaten çok eğlenceli, buna ek olarak diğer karakterler de oldukça komik yazılıyorlar. Doctor Strange bizim dünyamızı gördüğünde Doctor Strange filminin geldiğini ve kendisini Benedict Cumberbatch'in canlandıracağını öğrenince "Hmm, izlerdim ben bu filmi" yorumunu yapıyor örneğin.
Gwen'in oldukça eğlenceli ancak bir o kadar da hüzün dolu olması da güzel bir şey. Asıl evrendeki ailesini kaybedeceğini öğrendiğinde duyduğu üzüntüyü, sayıyı okurken hissedebiliyoruz. Her ne kadar Marvel'ın şu an çıkardığı çoğu seri kadar önem taşımasa da Gwenpool kendi için okurunu tatmin edecek bir dergi diye düşünmekteyim. Yukarıda da dediğim gibi, serinin beğenmeyenleri çok ancak ben bu serinin güzel ilerlediğini düşünüyorum. Yine de tavsiye ederim.
[/error]
Totally Awesome Hulk #7
Totally Awesome Hulk, güzel bir seri ama Marvel'ın bu dönem çıkan diğer dergileri kadar ön planda değil. Ciddi dergilere baktığımızda Old Man Logan ve Moon Knight gibi muhteşem dergiler varken komedi dolu diğer dergilerde de The Astonishing Ant-Man ipi sırtlayıp götürüyor. TAH, işte tam olarak bu iki tür arasında kalmış bir dergi olarak geliyor bana. Ciddi bir yanı var, Amadeus Cho'nun çektiği sıkıntılar, trajik geçmişi ve Bruce Banner'la olan ilişkisi oldukça göz önünde, ama öte yandan aşırı derecede aydınlık bir Hulk portresi çizmeyi de başarıp yer yer güzel bir şekilde güldürüyor. Bir miktar, All-New Wolverine serisi tadında. Eminim onu seven bunu da sevecektir. Şu ana kadar çıkan ilk 6 sayısında hemen hemen hiçbir önemli olay olmadı desek yeridir. İlk 5 sayı, dünyada dolanan kötü yaratıkları kovalayıp onları yakalarken, 6. sayıda kısa bir Thor konukluğu görmüştük. Bu sayıda ise serinin cilveli noktasına geliyoruz çünkü Civil War II'nin 2. sayısında Captain Marvel, gelecekte tüm Avengers'ı öldüreceği düşünülen Hulk'u ziyarete gitmişti, ama tabii ki Bruce Banner'ın Hulk'unu. Bu sayı ise bir Civil War II yan sayısı ama anlattığı şey, Civil War II'nin öncesinde geçmekte. Sayının başrolü ise Amadeus Cho değil, Bruce Banner. Cho, Bruce'tan Hulk kimliğini aldıktan sonra Banner'ın nelerle uğraştığını görüyoruz sayı boyunca. Ayrıca kısa bir miktar da olsa Cho'nun nasıl Hulk olduğunu, Bruce'un nereye kaybolduğunu öğrenme fırsatımız oluyor.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Bruce Banner, bir kasabada uyanıyor ve üzerine birkaç elbise çalıp bir barda telefonla birilerini aramak istiyor. Ancak bardakilerden birisi, Bruce'un kendi giysilerini çaldığını fark edince, kavga çıkarıyor. Bruce yeniden Hulk'a dönüşmekten korkarken hiçbir şey olmuyor. Şok içindeyken Amadeus onu kurtarıyor ve "Tony Stark'ın onu Negative Zone'a göndereceği" bilgisi dahil bütün olanları anlatıyor. Bruce da daha sonra özgürlüğün tadını çıkarmaya başlıyor, bir çölde arabasıyla son sürat gidiyor, zarar görüyor, hastaneye kaldırılınca kim olduğunu korkmadan söylüyor, sonunda Vegas'ta eğlenirken kumarhaneyi herkesin boşaltmasıyla durumu fark ediyor. Bu sırada Tony Stark gelip, Banner'ı, intihar etmeye çalışmakla suçluyor. Bruce başta hak vermese de sonra o da Tony'nin doğru söylediğini anlıyor ve bunca zaman insanları affettiğini, kendisini uzaya fırlatan Tony gibilerini affettiğini ve bunu yapmakla hata yaptığını söyleyip sinirleniyor. Tony hatalı olduğunu kabullenerek zırhından çıkarken, Bruce da sonunda uzun bir zaman sonra rahatlayarak Tony'e sarılıyor ve sayı bitiyor.
Doğrusu, çok güzel bir sayıydı. Kim derdi ki Bruce Banner'ın Hulk'la olan korku dolu ilişkisini, Hulk haline bürünmeden de görebileceğimizi? Ve Bruce'un farkında olmadan, kendisini öldürmeye çalışması da ince bir dokunuştu diye düşünüyorum, hiçbir şekilde zorlama değildi. Özellikle Amadeus'un Hulk'la nasıl neşeli bir şekilde başa çıktığını görünce yüzüne yerleşen tebessümün içten olduğunu anlayabiliyorsunuz sayının çok güçlü çizgileri sayesinde. Tabii, bu sayının asıl meselesi, Civil War II'ye pas atmaktı. Muhtemelen Tony, Bruce'u buradan aldıktan sonra Civil War II'de gördüğümüz laboratuvara götürdü. Artık kendisiyle daha barışık bir Banner izleyeceğiz. Muhtemelen Civil War II #3'te Captain Marvel tarafından bu kişisel barış bozulacak ama bunun etkilerini de yine Totally Awesome Hulk'ta görürüz diye düşünüyorum. Güzel bir sayıydı, seri mükemmel gitmese de okunmaya değer düşüncesindeyim.
[/error]
Dept. H #3
Oldukça uzun zamandır incelemelerimizde yer alan bağımsız çizgi roman Dept. H'e gelmeden önce kısa bir özür geçmek istiyorum. Bu köşenin ilk haftasında incelediğim House of Penance'ın 3. sayısı geçtiğimiz haftalarda çıkmış ama nasıl olmuşsa seri uzun zamandır gözümden kaçmış. Bu yüzden o seri tamamlanınca onu bağımsız olarak inceleyeceğim topluca. Dept. H'de hikayemiz genel olarak denizler altında millerce fersah derinlerdeki bir araştırma merkezinde işlenen bir cinayetti. Bu cinayeti araştırmak için maktulün kızı Mia tesise gitmişti ve tesisteki herkesin, babasıyla yakın ilişkileri olmasına rağmen, hepsinin öldürmeki için sebepleri ve fırsatları olduğunu da düşünmüştü. Bunun yanı sıra, tesisin kaynaklarına ve bazı sistemlerine de sabotaj yapıldığını fark etmiş, bu işin daha da üstüne düşmeye karar vermişti. Bütün şüpheler, Mia'nın erkek kardeşi üzerinde toplanmış durumdaydı. Ancak sayının sonunda Mia'yı ve kardeşini devasa bir ahtapot yakalamak üzereydi. Matt Kindt'in 6 sayılık bu gerilimli macerasının yarısına gelmiş olduk böylece. Bu sayıya Mia ve kardeşinin, küçükken birbirleriyle yarıştıkları nefes tutma iddialarını izleyerek başlıyoruz. Kardeşi normal şekilde tutup bıraksa da Mia pes etmiyor, bu pes etmemesi de nefessizlikten bayılmasına sebep oluyordu. Mia'nın kararlılığını görmemiz için oluşturulan çok basit ama defalarca kat etkileyici bir sahneydi. Sayı genel olarak, denizler altında yaşanan sıkıntıların artarak devam ettiğini anlatıyordu. Emin olun önümüzdeki sayılarda işler çığırından çıkacak.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Önceki sayının sonundaki ahtapot, Mia ve kardeşini savurmuş. Mia bir yana tutunması sayesinde ekipten birisi tarafından kurtarılıp üsse götürülüyor ancak kardeşinin öldüğünü varsayıyorlar ve kimse de çıkıp onu dışarıda aramaya cesaret edemiyor. İşler daha da kötüleşiyor. Mürettebattan bir ihtiyar deliriyor ve üssü sabote etmeye çalışıyor, üssün tüm kapılarını açarak içeriye su dolmasına sebep oluyor. Herkes kapıları elle kapatmaya koşarken adamı da bir yere kilitliyorlar. Sonunda iş tamamlandığındaysa Mia uyumaya gidiyor ancak uyuyamıyor, zira artık halüsinasyonlar görmeye başlıyor ve kendisini sorgulamaya başlarken sayıyı bitiriyoruz.
Seri mükemmel ilerliyor. Sayıyı okurken her karakter hakkında bir şüpheniz oluşuyor ve bu şüpheler gerçekten doğru düzgün bir anlatımla ekildiği için hiçbiri zorlama gelmiyor. Mia'nın babasının, orada ne bulup da öldüğünü bilmiyoruz hala, bunu Mia da bilmiyor ve öğrenmek istiyor. Ancak Matt Kindt, karakterine gerçek zorluklar vermeye devam ediyor. Mia'nın karşılaştığı hayaller, karar vermesini etkileyecek düzeye kadar çıkacaktır muhtemelen. Seriyi sayı sayı takip etmek heyecan verici ancak bu seri, tamamlandığında en baştan okunmayı hak ediyor. Şu aralar okuyacak bağımsız bir çizgi roman arıyorsanız, bu seriye başlayabilirsiniz en başından!
[/error]
Yorum Gönder