[info title="Başlamadan Önce Okumanızı Öneririz!" icon="exclamation-triangle"]18 Mayıs-25 Mayıs arası seçtiğimiz çizgi romanların kısa incelemeleridir.
İlk kısımda çizgi romanı okumayanlar için sürpriz bozan bilgi yoktur, kırmızı kutucuklu kısımlar ise "Spoiler Bölgesi"dir. Sayıyı okumaya niyetliyseniz uzak durmanızı öneririz.
Takibe almamızı istediğiniz çizgi roman varsa, yoruma bırakın!
[/info]
Lucifer #6
Lucifer, dizisinin de etkisiyle yepyeni bir seriye kavuşmuştu ve açıkçası birçok kişi de daha önce Vertigo etiketiyle çıkan 60 sayılık Sandman spinoffu Lucifer serisinin kalitesine yetişemez diye düşünüyordu. Lucifer'i bu köşede takibe almaya 5. sayı ile başlamıştım ve orada da dediğim gibi ne diziyi izliyorum ne de 60 sayılık o seriyi okudum. Okumaya oldukça niyetliyim ama başına oturamadım daha. Yani Lucifer ile olan ilişkim, Sandman serisinde cehennemi terk edip anahtarını açık arttırmaya çıkardığı dönemden ibaret. Yani, muhtemelen çoğunuz gibi ben de ilk defa Lucifer okuyorum. Ve açıkçası bu seri çok da hoşuma gidiyor. Önceki sayılarda tanrının öldürüldüğünü, baş şüphelininse tabii ki de Lucifer olduğunu düşünen Metatron ve Rafael, cezalandırılan Gabriel'i Lucifer'ın peşine takmıştı. Ancak Lucifer'in öldürmediği ortaya çıkınca asıl katili aramaya başladılar. Sonunda tanrıyı öldüren kılıcın nereden çıktığını buldular ve katilin kim olduğunu öğrendik. Meğersem Gabriel, zihni kontrol altındayken tanrıyı öldürmüş ve düşmüş. 5. sayının sonunda da Gabriel, cehennemin yeni sahibi Lady Mazekeen'e gidip onun hizmetine girerek siyah kanatlar ediniyordu. Bu sayıdaysa önceki hikayelerin hiçbir önemi yok. Ne Lucifer'ı ne de Gabriel'i görüyoruz. Sayımız, en klişe korku filmi ögelerinden birisiyle başlıyor: hayaletli, gizemli bir bölgeye arabalarını çekip sevişen, ama etraflarında kötücül bir şeyler olan iki gençle. Ancak olaylar hiç de tahmin ettiğiniz bir yönde ilerlemiyor. Tüm sayı boyunca satanist bir kasabanın ritüellerini, eğlencelerini görüyoruz ki cidden ilginç yaklaşımlar var. Yine Lucifer serisinin havasında geçen bir sayıyla serimiz havasını hiç kaybetmeden ilerliyor.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Sevişen çiftlerimizden kadın olanı meğersem satanist bir aileye mensupmuş ve ailesine layık olabilmek için bolca günah işlemeye niyetliymiş. Kasabanın kendisi de zamanında satanist olan ve uyuşturucularla günlerini gün eden bir halkınmış. Kızın ailesiyse kızlarının, erkek arkadaşını kurban olarak kullanmaya niyetliymiş. Kız, çocuğu şeytan kilisesine götürdüğünde de şakadan bir ayin yapmaya kalkıp çocuğu korkutuyor kilisedekiler. Çocuksa öfkelenip gerçek yüzünü ortaya çıkarıyor. Meğersem bizim delikanlı Lucifer'in gayrimeşru çocuğuymuş ve halkı korkutmak için çağırdığı amcası Azmodus, delikanlıyı tahtını alması için kız arkadaşıyla beraber cehenneme götürerek sayıyı bitiriyor.
Azmodus'u en son John Ostrander'ın yazdığı Spectre serisinde efsanevi bir şekilde görmüştüm. Kendisi Spectre'ın amansız düşmanlarından ve hatta baş düşmanı bile sayılabilir. Şimdilik bir etkisini görmedik tabii. Sadece delikanlıyı cehenneme götürdü. Ancak Lucifer'ın da dönmüş olduğunu söyledi. Lucifer, oğlunu pek sallamayacak kafada bir arkadaş olsa da büyük ihtimalle başını ağrıtacak olaylara sebep olacak. Sayı genel olarak ilginç bir hikaye anlatsa da çok üst düzey bir sayı da değildi. Önümüzdeki sayıların temeli atılmış oldu. Şimdi 7. sayıda Lucifer'ın oğluna tepkisini bekleyeceğiz artık.
[/error]
Superman/Wonder Woman #29
New52'ya sonradan eklenen dergilerden birisiydi Superman/Wonder Woman. Her şey Clark ile Diana'nın birbirlerine aşık olmasıyla başlamıştı. Ancak bu ilişkiyi nedense yıllardır vıcık ve gereksiz bulduğum için burada da okumaya tenezzül etmemiştim açıkçası. Fakat malumunuz üzere her hafta bu köşede bir tane "The final days of Superman" sayısı inceliyoruz. Bu event kapsamında da 2 adet Superman/Wonder Woman sayısı okumuş olacağız. Bu sayıyla birlikte de bu derginin DC raflarındaki ömrü şimdilik son bulacak. Rebirth'te ikilinin yanına Batman de dahil olarak Trinity isminde bir seri okutacaklar bize. Superman'in bitmek bilmeyen ölümünde ise geçtiğimiz sayılarda bir dünya kişiyle vedalaşmıştı Clark. En sonunda da hapsedildiği yerden kaçan Solar Superman'in peşine düşmüştü. Solar Superman ise Pre52 Superman'i bulmuştu. Sonunda New52 Superman de ortama dahil olunca her şey birbirine girdi, Pre52 Sakallı Supes ailesini de alıp ortadan kayboldu. Solar Superman de Batman ve Wonder Woman'a "demek beni Justice League'e almaya geldiniz, o zaman şu sahtekarı haklayalım" diyerek pişkin pişkin üçlüye kafa tutmuştu. Bu sayıda kafa tutmanın devamını görüyoruz. Sayı hemen hemen tamamen Superman ve Wonder Woman'ın, Solar Superman'le savaşlarıyla geçiyor. Öte yandan Pre52 Superman'in de bir Fortress of Solitude sahibi olduğunu gördük. Haftaya Superman 52 ile, The Final Days of Superman macerasını nihayetinde bitireceğiz. Gerçekten uzayan bir son oldu. Bu kadar yaymamalarını isterdim.
|
Bu olay nasıl oluyor yahu? Tamam Clark'ın oğlu da Süper ama ya Lois? |
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Sayının eleştirilecek çok fazla şeyi var. Öncelikle, savaşın başında Solar Superman "Ben buraya Lois'e dünyayı göstermek için geldim, onun için yaşıyorum" falan dedikten sonra "meğer her şey yalanmış" deyip Lois'i yakmaya kalktı. Ya iyi de arkadaşım senin Lois'le ne alıp veremediğin var? Sen rahatsız mısın? Sahne resmen Clark'ın, Diana'ya aşık olmasına rağmen Lois'e de nasıl değer verdiğini göstermek için koyulmuş ama çok ucuza kaçılmış.
Sonrasında Clark, Batman'i sahadan uzaklaştırıyor, eyvallah bu dergi Diana ile Clark'ın dergisi ama Batman'in olayı eskortluk yapmak mıdır, nedir? Koy otopilota götürsün Lois'i uçağın. Ancak Batman bizzat kendisi götürmek istiyor, Lois savaşı Perry White'a bildirmek için telefonunu açınca da Batman "o savaş alanına basın ordusu yığmanın anlamı yok." deyip sinyali kesiyor. Mantıklı değil mi? Ama 5 dakika sonra Bruce, Lois'i uçaktan indiriyor, burada güvendesin diye. Lois de hemen arkasından gazeteyi arayıp bir helikopter istiyor. Yani, sahnelerin geneline baktığınızda bu sıkıntıyı görüyorsunuz değil mi? Kendi içinde tutarsızlık yaşaması gerçekten can sıkıcı.
Pre52 Superman hakkında başka bir şey öğrenmedik. Diana ve Clark, Ampul Superman'i döve döve kendine getirdiler. Cidden, baya adamın kafasına ağaçlarla vurarak gücünü kaybettiler, o ateşli vücudun (?) altından hapishanenin tekinden kaçmış bir suçlu çıktı. Tabii, yeniden güç kazanan Solar Superman bizimkilere son bir hamle indirip işlerini bitirdi. Hem de biraz önce sağlam şekilde dayak yemesine rağmen. Tüm bunların yanı sıra da uzaklarda Supergirl'ün hala güçlerini tam kazanmak için deneylere girdiğini gördük. Olaydan haberi olunca da olay yerine gitmeye karar verdi. Yani, haftaya final sayısında Batman-Superman-Wonder Woman-Supergirl-Pre52 Superman'i ve belki de Çinli Superman Kenan'ı Solar Superman'e karşı savaşırken göreceğiz. Sonucu gerçekten merak ediyorum, nasıl toparlayacaklar acaba hikayeyi diye.
[/error]
All-New Wolverine #8
Haftanın çizgi romanları köşemizde sabit devam eden bir serimiz de yepyeni Wolverine'miz, Laura Kinney'in serisi. Geçmiş sayılardan çok bahsetmemize gerek yok çünkü 6. sayısında ilk hikayesini tamamlamış, 7. sayısında da Squirrel Girl'ü konuk ederek tek sayılık eğlenceli ve oldukça tuhaf bir seri okutmuştu. Bu süreç içinde de bilmeniz gereken tek şey Laura'nın Gabby adında küçük bir kopyası olduğu ve bu kopyaya karşı bir ablalık sorumluluğu hissettiği. Bundan sonrası yepyeni bir hikayeye geçiyoruz: Civil War II! Civil War II'yi bağımsız olarak sayı sayı inceleyeceğiz zaten. All-New Wolverine'in 8. ve 9. sayıları da Civil War II'ye giriş sayıları arasında açıklanmıştı. 10. sayısı da Civil War esnasında geçecekti. Ancak her ne kadar sayının kapağında bile Road to Civil War II yazsa da sayıdaki hikayemiz bizi herhangi bir şekilde ana olaya bağlamıyor. Box isminde yeni bir hikayeye başlıyoruz. S.H.I.E.L.D.'ın başındaki Maria Hill, Laura'yı, bir kutunun içindeki nesneyi tespit etmesi için çağırır, sonra da olaylar gelişir. Bu esnada da Laura'nın Gabby'e daha iyi imkanlar sunmaya çalışmasını da izliyoruz, okula göndermeye niyetlenmesi gibi. Ancak bunun dışında seri, genel tadının biraz altında bir hikayeye girişti gibi hissediyorum. Bunun yanı sıra sayıda olmayacak yerlere espri yerleştirilmesi, birçok sahnenin daha eğlenceli halde kullanılmaya çalışması nedense beni rahatsız etti. Belli bir noktaya kadar kabul ediyorsunuz ama o noktadan sonra da baymaya başlıyor. Yine de kendi tadında ilerlemeye devam ediyor. Takip etmeye devam edin!
|
Maria Hill'in telefonlarına cevap vermemek ama yine de konuşmak zorunda kalmak <3 |
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Efendim, açıldığı zaman insanların ölümüne sebep olan bir kutu var. Kutudan da bir koku geldiği için bunu anlar diye Laura'yı çağırıyorlar. Kızımız gidiyor, öğreniyor ki sorunun kokuda olduğunu düşünen tek kişi kendisi değilmiş. Daha önce İhtiyar Logan'ı da çağırmışlar çözmesi için ama Logan ve ekip ortadan kaybolmuş. Kutunun içinde silah olmadığını anlayan SHIELD memurları kutuyu açınca mevzu ortaya çıkıyor. Koku, muhteşem ejderha Fin Fang Foom'u çeken bir kokuymuş. Kutu da bununla doluymuş. Laura, Logan'ın da aynısını yaptığını düşünerek pençelerini açıp canavarın içine sıçrıyor. Hikayemiz bu kadar, evet.
Ancak anlaşılmayan bir nokta var. Şimdi neden İhtiyar Logan'ı mevzuya soktunuz? Bildiğim kadarıyla bu ikisi hiçbir şekilde karşılaşmamıştı daha önce. E, Logan'ın kendi derdi, aşağıda 6. sayısında bahsedeceğimiz gibi başından aşkın, ne ara bu Fin Fang Foom olayına dahil olacak kadar vakit bulabildi? X-Men dergileri editörü uyuyor mu? Öte yandan Fin Fang Foom'u daha geçtiğimiz aylarda The Totally Awesome Hulk'ta delikanlı Hulk Amadeus Cho ile savaşırken görmüştük. BU kadar kısa sürede koca ejderi her yerde kullanmak ne kadar doğru? Marvel editörleri uyuyor mu? Foom'un koca bir Hellicarrier'ı indirmesini izlemek güzeldi yine de.
Tabii ki bir de espri mevzusu var. Laura oldukça karanlık bir karakter, çok çile çekti, ciddi acılar atlattı. Ancak serinin üzerinde çok yoğun bir komedi hakim. Her karakter bir noktada espri yapmaya çalışıyor. Sayının başında örneğin tam olarak ne işe yaradığına anlam veremediğim bir köpek gezdirme, yemek sipariş etme, siparişi teslim alma sahnesi vardı. Olmaları sorun değil ama sayının ilk 10 sayfası, pek de iyi olmayan bir mizahla sürünce, olaya girene kadar baygınlık geçirtebiliyor. Yine de Laura ile Logan'ın ilk karşılaşmasını okuyacağımız sıradaki sayıyı cidden hevesle bekliyorum. Birlikte Fin Fang Foom'un karnında buluşacaklar!
[/error]
The Astonishing Ant-Man #8
Marvel'ın şu anda yayınlanan en eğlenceli serilerinden birisindeyiz. (gerçi Marvel'da artık eğlencenin ön planda tutulmadığı seri kaldı mı? (Retorik bir soru, lütfen seri saymayınız)) Yine 7. sayısıyla birlikte bu listeye aldığımız Astonishing-Ant Man, önceki sayılarındaki hikayesini henüz bitirememişti. Scott kendisine bir güvenlik şirketi kurmuştu ama hizmet verdiği yerlerde sürekli sorunla karşılaşıyordu. Bunun yanı sıra Hench isimli bir kötü adam Tinder'ı üreten Power Broker ismindeki bi kötü Scott'ın başına bela olmuştu. Ancak hepsinden de öte, Scott kızı Cassie ile iyice arasını bozmuştu. Dahası (evet, bitmiyor 'dahası') Hench uygulaması, rakiplerinden dolayı gelişme kararı almıştı ve Hench X'i çıkarmıştı. Bu sistemle de isteyen herkes süper kötü olma hakkına sahip olacaktı. Gariban Ant-Man'imizin kızı Cassie de bu programa başvurdu babasından habersiz. Power Broker, Cassie'ye güçlerini Darren Cross'u soyması karşılığında vermişti. Şu noktaya kadar zaten hala Astonishing Ant-Man'i takip etmiyorsanız, ayıp ediyorsunuz. 8. sayı ise muhteşem bir şekilde başlıyor. Harika aksiyon sahneleri falan değil, 4 tane düşük profilli dandik süper kötü, bir poker masasında oturup aralarında işe yeni başlayacak olan Magician'a işin kurallarını anlatıyor. Kuralların ne olduğunu Spoiler Bölgesi'ne alıyorum. Sayının büyük çoğunluğu da bu süper kötülerin bulunduğu barda geçiyor. Ant-Man'le küçük bir kavgalarını izliyoruz daha sonra da. Sayı kesinlikle serinin tadını bozmadan enfes bir şekilde devam ettiriyor hikayeyi. Ant-Man'i, Scott Lange'i seviyorsanız bu seriyi okuyun!
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Eğer Süper Kötü işinde yeniyseniz şunlara dikkat edin:
1. Baron Zemo, Arnim Zola, Red Skull gibi Nazilerden iş alma, yoksa savaş esnasında niye ölüm ışınına ben de maruz kaldım diye kendinize sorarsınız.
2. Count Nefaria gibi rekabetçi kötüler, çalışanlarına diş bakımı bile yaptırıyor. Onlara bak.
3. Kingpin gibiler ağır koşullarda çalıştırır.
4. Miami gibi sessiz sakin, süper kahramanlardan uzak yerlerde çalış.
5. New York'ta çalışacaksan mekanını iyi seç, Spider-Man'in bölgesine gidersen en fazla ağ yersin, esprilerine gülersen iyi hal indirimi uyguluyor. Hell's Kitchen'dan uzak dur, Daredevil'ın öfke kontrol problemi var. Harlem civarında Luke Cage iyi bir adam, eşi Jessica Jones da iyi bir kadına benziyor.
6. Punisher'a denk gelirsen, kaç, saklan ve dua et.
7. Vergi meselesi yüzünden hapse girmek istemiyorsan bir muhasebeci tut.
Bu sayı bana doğrudan Batman The Animated Series'in Almost Got'Im bölümünü hatırlattı. Orada da Batman'in düşmanları bir poker masasında oturup zamanında Batman'i neredeyse hakladıkları hikayeleri anlatıyorlardı ve yine eğlenceli bir bölümdü. Bu tadın yakalanmış olması sayının avantajında. Ant-Man'in yazılmış en eğlenceli serisi de bu olsa gerek. Tabii bunda filmden sonra Ant-Man'in daha komik bir karakter olarak bilinmesi de etkili. Yazarlar espri konusunda daha rahat olabiliyorlar. Nick Spencer da bu konuda zaten çok iyi bir yazar. Kendisinin Captain America: Sam Wilson serisini de okumanızı tavsiye ederim.
Bara gelen kötüleri çağıran kişinin Ant-Man olduğunu ve Cassie'yi durdurmak için kullanacağını öğrendik. Öte yandan Cassie de Darren Cross'un veri ağına sızıp Power Broker'ın isteklerini yerine getirmeye çalışırken bizzat Cross'la karşılaştı. Bunun dışında da kahramanlarla ilgili bir şey görmedik, eksikliğini de hissetmedik doğrusu. Eğlencenin yanı sıra ciddi hikayesini de anlatmaya devam eden, ikisini de başarılı bir şekilde harmanlayan bir seri Astonishing Ant-Man. Yukarıda dedim, şimdi de diyeyim: bu seriyi okuyun![/error]
Old Man Logan #6
Old Man Logan'dan bahsetmeden önce belirteyim, bu hafta Silver Surfer dergisinin 4. sayısı da çıktı ancak ilk 3 sayısı beni cidden hayal kırıklığına uğrattığı için devam edemedim, dolayısıyla da kendisi Haftalık Çizgi Roman İncelemeleri köşemizden alınan ilk çizgi roman oldu. Old Man Logan'a gelecek olursak, geçtiğimiz sayılarda Logan'ın evrene alışmasını izledik, bunları atlattık, 5. sayıda da yeni bir hikayeye başladık. Logan, X-Men'den gelen daveti çevirip kendi halinde soğukların içinde, bir sınır kasabasında yaşamaya karar vermişti. Bolca geçmişini (yani geleceğini) hatırlayıp her şeyin nasıl da değişik gözüktüğünü kavramaya çalışıyordu. Sayının sonunda da hala yaşayan bir Wolverine olduğunu duyan Lady Deathstrike ve adamlarıysa İhtiyar Logan'ımızı avlamak için yola çıkmıştı. Diğer X-Men dergilerinde Apocalypse Wars hikayesi devam ederken bu sayıyla birlikte biz tamamen Logan'a odaklanıyoruz. Önceki sayıda da dediğim gibi, Logan gelecekteki eşi Maureen'in bulunduğu köye gitmişti ama Maureen daha bir çocuktu. Bu sayıda da Maureen'in kayıp köpeğini aramaya çıktığında durumun hiç iç açıcı olmadığını öğrendi. Lady Deathstrike ve Reavers, köye saldırıyorlardı. Logan da köyü korumak istiyordu. Enfes bir sayı daha okuduk 6. sayıda da. Logan'ın direnişi, acımasızlığı, hikayeyi okurken kanınızı donduruyor neredeyse. Aşağıda da sayıdan seçtiğim bazı kareler bulunmakta. Andrea Sorrentino'nun çizim tarzını beğenmeyen kalmadı değil mi?
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Logan, kesiyor, biçiyor paramparça ediyor. Önce köye saldıran, tank paleti bacaklı, obüs karınlı Bonebreaker'ı öldürdü ki bunu cidden beklemiyordum nedense. Halbuki 5 sayıdır ihtiyar Logan'ın artık toleransının olmadığını, gereken her şeyi yapabileceğini görmüştük. Daha sonra köylüleri güvene aldıktan sonra da kasabada kalan Maureen ve diğer çocukları kurtarmaya koştu. Ancak ondan önce gelen biri vardı. Harika bir sahneyle olay çözümlendi.
Muhteşem bir Old Man Logan sayısı daha okumuş olduk. Açıkçası ben bu seriyi git gide Millar-McNiven'ın Old Man Logan'ından daha çok sevmeye başladım. Olayların ince ince işlenmesi, çizimlerin, renklerin, panellerin kullanımlarının harika ötesi olması, diyalogların tam uygun biçimde yerleştiriliyor olması ve sahneler arasındaki denge bu seriyi muhteşem düzeyine koyuyor. Her şeyden öte okuduğunuz her sayfa okuduğunuza değiyor. İçinde bir tane bile boş ve zorlama sahne bulunmamakta. Her ne kadar her şeyi ince ince işlemesini, sınırlı bir seri değil de uzun soluklu bir hikaye olmasına bağlasak da, sahnelerini dolduruyor olması, seriye cidden ehemmiyet verildiğini gösteriyor derim. Her hafta buradan bağırıyorum, beni duyuyor musunuz bilmiyorum ama bu seriyi okuyun!
[/error]
Dept H #2
Bağımsız çizgi roman konusunda çok şanslı olmayabiliyoruz. Güzel serileri yakaladık mı bırakmamak gerekiyor. Şu an için bizim de pull listimizde bağımsız seri olarak Dark Horse'dan çıkan House of Penance ve Dept. H var. House of Penance'ın ikinci sayısı geçen hafta çıkacaktı normalde ama bir aksilik oldu sanırım, çıkmadı. Dept. H ise en az onun kadar bir başka güzel seriydi. Hikayemiz, denizin oldukça derinliklerinde babasının öldürüldüğü haberini alan araştırmacı Mia, şirket tarafından Department H'ye gönderilmişti. Cinayetse oldukça şaibeliydi çünkü bir kapalı oda cinayetiydi. Giren-çıkan olması imkansızdı. Mia da tesisi gezerken tesiste bulunan 6 çalışanla da yakınlaşmaya çalışıyordu. Bu 6 kişi de bağlantılı insanlardı. Kardeşi, çocukluk arkadaşı, babasının en yakın dostu gibi. Ancak kesin olan tek şey de bu 6 kişiden birisinin cinayetin faili olduğuydu. Serimiz toplamda 6 sayı sürecek. 2. sayımızda da denizlerin fersah fersah atına iniyoruz. Mia'nın babasının katili hala kayıp ancak bu sayıda işler biraz daha derinleşiyor. Mia'nın kardeşi olayın sadece bir kaza olduğunu anlatmaya çalışırken, Mia da şüphelenmeyi bırakmıyor. Şu an için klasik bir polisiye öykü içindeyiz. Katil bilinmemesine rağmen şüphelerimiz tek bir kişi üzerine odaklanmaya başlıyor. Tabii, yazarın oynadığı küçük bir oyun bu. Çoğu polisiyede olduğu gibi şüpheler ilk başta bir karakterin üzerinde toplanırken daha sonra olay başka birinin başının altından çıkar. Hikaye seyrini devam ettirirken, bize de güzel tasarlanmış panelleri izleme kısmı düşüyor.
[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Mia, tam tesiste araştırmasına başlayacakken tesiste elektrikler kesilir. Kardeşi yine bunun da bir tesadüf olduğunu söylerken Mia buna inanmaz ve keşif gezilerinde de enerji ağının ciddi bir şekilde zarar gördüğünü öğrenirler. Kardeşi, bunun bir balinanın çarpmasından kaynaklı olabileceğini söylerken, Mia, yerdeki parçaları ve kanıtları görerek bunun da bir sabotaj olduğundan emin olur.
Öte yandan bu sayıda karakterlerin geçmişlerine biraz daha odaklanma fırsatı buluyoruz. Ekibimiz daha önce bir uzay araştırması yapmış ama işler beklenildiği gibi gitmediği için hepsi deniz altındaki bu görevi kabul etmiş. Mia dışında. Böylece ekipte Mia'nın neden sevilmediğine dair de bir fikir sahibi oluyoruz. Muhtemelen önümüzdeki sayılarda da diğer karakterleri daha yakından tanıyacağız ve zamanla her karakterin, Mia'nın babasını öldürmek için bir fırsata ve sebeb sahip olduğunu göreceğiz. Klasik bir polisiye hikaye şeklinde ilerliyoruz ancak bundan şikayetçi değilim. Denizler altında millerce fersahta, klişeleri kim umursar ki?
[/error]
Yorum Gönder