Riverdale'de Bir Kurt Adam: Jughead The Hunger


Riverdale dizisini izliyor musunuz? Ya da daha önce Archie çizgi romanlarını okumuş muydunuz? Eğer cevabınız evetse, Jughead karakterini tanıyorsunuzdur. Alakanız yoksa da kısaca bahsedelim, Jughead, Archie'nin en yakın arkadaşıdır. Hamburger yemeye bayılır ve genelde eylemsiz kalmayı, harekete geçmeye tercih eder. Kendisini merak ederseniz, Pop'ın hamburger dükkanında otururken bulabilirsiniz her zaman.

Archie Comics geçtiğimiz yıllarda bir yeniliğe gitti. Önce, yıllardır süregelen Archie çizgi romanını sıfırladılar ve baştan başlattılar. Hikayenin başına Daredevil, Flash gibi işleriyle tanıdığımız Mark Waid ile Saga'dan bildiğimiz Fiona Staples getirildi. Archie'nin parlak dünyasını eğlenceli bir şekilde anlatmaya başladılar. Daha sonra, Sex Criminals'ın çılgın çizeri Chip Zdarsky, okulun önünde burger yapıp satan ve okul yönetiminin aslında canavarlardan oluştuğu şeklinde bir komplo teorisine inanan Jughead'e bir seri yazdı. Betty ve Veronica'nın kendi serileri çıktı, Reggie Mantle'ın kendisine özel bir serisi çıktı ve büyümeye de devam ediyorlar.

Bunların yanı sıra, Archie Comics, yeni bir yayın serisi başlattı: Archie Horror! Archie'nin evreninde, korku hikayesi yazmaya başladılar. Afterlife with Archie serisiyle başladı her şey. Riverdale'de bir zombi salgını başladı ve Archie, yanındakilerle birlikte çok ürkütücü bir ortamda sağ kalmaya çalıştı. Daha sonra 90lardaki dizisinden hatırladığımız Sabrina, Chilling Adventures of Sabrina the Teenage Witch ile yine korkutucu bir cadılık hikayesi anlatmaya başladı. Hatta emin olun, bu işi American Horror Story Coven'dan daha iyi başardılar. Bu iki serinin başındaki isim Roberto Aguire-Sacasa, aynı zamanda Riverdale dizisini de yazmaya başlayınca serilerin son sayıları oldukça gecikti. İşte şimdi, Archie Horror'dan üçüncü bir hikaye çıktı: Jughead - The Hunger. Tek sayılık bir macera olan bu öykünün yazarı Frank Tieri, çizeri ise Michael Walsh. Hikayeden kısaca bahsettikten sonra değerlendirmesine geçeceğim. Eğer hikayeyi okumamışsanız, 40 sayfa civarında bir şey, mutlaka okuyun derim.

SPOILER uyarımızı verelim.


Hikayemiz gece vakti, Riverdale sokaklarında koşturan Miss Grundy ile başlıyor. Tam arkasını dönüp "Riverdale Ripper" isimli kişiyi atlattığını düşünürken bir canavar eli gelip Grundy'nin başını koparıyor ve yerde sürüklemeye başlıyor. Ertesi gün sahne bir restoranda açılıyor. Jughead, Archie, Betty, Veronica ve Reggie bir restoranda yemek yedikten sonra Archie'nin babasıyla karşılaşıyorlar. Herkes Riverdale Ripper'dan korkuyor. Jughead evine dönerken arkasından gelen Dilton'ın kokusunu alıyor ve Dilton onunla konuşmaya devam ederken bir anda duyuları artıyor ve kurt adama dönüşüyor. Sabah olduğunda üzerinde kanla uyanan Jughead, yatağının altında Dilton'ın kolunu ve gözlüğünü buluyor. Korku içinde Archie'ye koştuğunda, Archie, gözleri yaşlı bir şekilde bildiğini, gece olanları gördüğünü söylüyor. Ne yapacaklarını konuşurken Betty geliyor. Tam ona bir şey konuştuklarını söyleyecekken, Betty, Jughead'i yakaladığı gibi yere fırlatıp bir silah çıkarıyor. Öğreniyoruz ki Jones ailesi yüzyıllardır kurt adamlık belasına sahipmiş ve İngiltere'den Amerika'ya göç ettiklerinde de bu belayı yanlarında taşımışlar. Öte yandan her zaman Cooper ailesinden birisi kurt adama dönüşecek olan Jones'u öldürmekle yükümlüymüş. Riverdale'e Betty Cooper'ın ailesiyle taşınmasının sebebi de buymuş. Betty, Jug'ın kurt adama dönmesini bekliyormuş. Archie ve grubun içine de girmesinin asıl amacı buymuş. Archie, Betty'i durdurup bir ilaç olabileceğini söylüyor. Birlikte bir seradan bir bitkiyi Jug'a veriyorlar. Jug kısa bir süreliğine kurt adama dönse de kendine geliyor ve aylarca hiçbir şey olmuyor. Ta ki, Betty ve Archie bir gün Reggie'nin evine gidip onun aynı şekilde öldürüldüğünü görene kadar. Jughead ise çoktan köpeği Hot Dog ile kasabayı terk etmiş. Sayımız da burada bitiyor.


Archie Horror, beni bir kez daha hayranlık içinde bıraktı.

Jughead'in başına gelenler üzücü. Bütün Riverdale camiası içinde en sevdiğim karakter, belki de engel olamaz hamburger açlığı noktasında ortaklığımızdan olsa gerek Jughead Jones'tu. Afterlife with Archie'de kendisi daha ilk sayıdan zombiye dönüşmüştü. Şimdi de zavallı Jug, bir kurt adam oldu. Bu noktada, iki derginin aynı evrende geçmediğinin altını çizelim. Sabrina ve Afterlife with Archie aynı evrende yer alıyor öte yandan.

Sayıda karakterlerin çoğunu görmedik. Daha çok Archie, Betty ve Jughead odaklıydı. Belki de biraz zavallı Dilton. Sayının olumlu kısımlarına geçmeden önce tüm sayıda gördüğüm tek olumsuz kısımdan bahsetmek istiyorum: Çok kısa! Sayıya başladığımızda Riverdale Ripper'ın, 4. cinayetini görüyoruz. Bundan önce Pop ve Jug'ın kuzenini de öldürmüş örneğin. Ancak bunları görmüyoruz bile. Afterlife with Archie gibi, cinayetlerin başladığı zamandan itibaren hikayeye başlayıp devam eden bir seri olarak okumak isterdim Jughead the Hunger'ı. Tek sayı içinde çok fazla şey oluyor ve her şey oldukça hızlı gelişiyor. Jughead'in 3 kişiyi zaten öldürdüğünü görüyoruz, diğer 3 kişiyi de bu sayı içinde öldürüyor. Sayının bana göre tek olumsuz yanı da bu.


Öte yandan sayı tam olarak bir korku hikayesi sunuyor bize. Gizemli ve acımasız cinayetler, kurt adamlar, kendi halinde, olaylardan uzak bir kasaba ve kurt adam avcılarını görüyoruz. Okudukça daha da fazlasını istiyoruz. Betty'nin yine kurtarıcı rolünde olması güzel. Afterlife with Archie'de de kendisini iyilerin tarafında, sağ kalmaya çalışanların yanında çabalarken görmüştük. Jughead'in avcısı olması güzel bir detay. Özellikle Jones ailesini takip eden Cooper ailesi, Riverdale öykülerine hoş bir katkıda bulunuyor.

Frank Tieri, karakterleri çok iyi anlamış. Archie'nin, Jughead konusunda yapılması gerekenler için ikilemde kalması, Betty'nin durdurulamaz kararlılığı ve tabii ki Jughead'in yaşadığı dehşet, tamamen karakterleri iyi anlamakla sağlanan bir şey. Her ne kadar hepi topu 35-40 sayfa okusak da karakterlerin yapılarını bu kadar kısa bir sayıda çok net bir şekilde anlıyor ve geçmişlerinin daha da derine indiğini anlayabiliyoruz. Hiç Archie okumamış olsaydık, yine bunu algılayabilirdik.

Sayının hızı çok iyi ayarlanmış. Hiçbir şeyi geride bırakmadan, heyecan dozunu her zaman yüksek tutarak bir çırpıda biten bir hikaye yazmış Tieri ve Walsh. Özellikle sahnelerde kullanılan paneller, okuma keyfini daha da arttırıyor. Örneğin sayının başında, Miss Grundy'in başının kesilmesi, panel panel yere düşüp nihayetinde, Jughead'in elinde dolanması, nefes kesen bir sahneydi. Aynı şekilde Jughead'in kalp atışlarının hızlandığı sahneler ve kurt adam olduğunu yavaşça fark ettiği çift sayfalık görsel enfesti.

Michael Walsh, çizimde harika bir iş çıkarmış. Dee Cunniffe'nin renkleriyle ortamı sürekli gergin bir halde tutmayı başarabilmiş. Bana sayının çizimleri, Francesco Francavilla'nın çizim ve renklerini andırdı. Archie Horror'un genel renk temasının da artık kırmızı, mavi ve turuncu üzerine kurulu olduğundan hemfikiriz artık.

Sayının sonunda gördüğümüz Reggie'nin ölümü ve Jug'ın kaçışıyla, serinin devam edebileceğine dair ipuçları bırakılmış ancak muhtemelen devamı gelmeyecek.


GÖRÜŞ


Jughead The Hunger, muhteşem anlatımı, karakterlerin ve elementlerin çok iyi kullanımıyla, Archie Horror külliyatına harika bir ekleme oluyor. Her ne kadar çok hızlı bir öyküye sahip olup, görmek istediğimiz her şeyi tek bir sayı içinde sınırlandırsa da kendi içinde okunup keyif alınabilecek bir öykü sunuyor. 2017 yılında çıkan en iyi tek sayılık çizgi romanlardan birisi olduğunu söylersek abartmış olmayız.
9.5​
HARİKA​

Yorum Gönder

[disqus]

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget