Haftanın Çizgi Romanları: 4 Mayıs 2016


[info title="Başlamadan Önce Okumanızı Öneririz!" icon="exclamation-triangle"]4 Mayıs-11 Mayıs arası seçtiğimiz çizgi romanların kısa incelemeleridir.

İlk kısımda çizgi romanı okumayanlar için sürpriz bozan bilgi yoktur, kırmızı kutucuklu kısımlar ise "Spoiler Bölgesi"dir. Sayıyı okumaya niyetliyseniz uzak durmanızı öneririz.

Takibe almamızı istediğiniz çizgi roman varsa, yoruma bırakın!
[/info]

Batman/Superman #32


Önce ne olmuştu onu bir kısaca hatırlayalım. Final Days of Superman hikayesinde bu sayı, 5. sayı oluyor. Önceki 4 sayıda, Superman'in, maruz kaldığı birçok şeyin ardından öleceğini öğrendiğini ve tek tek herkesle vedalaşmaya başladığını okumuştuk. Bu vedalaşmalar sırasında Batman'in de yanına giden Clark, Supergirl'ü ararken 4 tane Çin kökenli varlık tarafından saldırıya uğramıştı. Saldırıyı def etmişlerdi ama gelenlerin kaynağını bulamamışlardı. Öte yandan, Wonder Woman'a da durumu açıklamaya gittiğinde, kendisine çok benzeyen bir varlığın, Superman adı altında insanları öldürdüğünü öğrenmişti. Bu varlığı takip etmişlerdi ama ellerinden kaçırmışlardı. Son sayıda, onu yakalamak için aramaya başlamışlardı. Aramalarını da Superman'in enerji izlerinin nereden yayıldığına bakarak yapacaklardı. Bu sayıda, hikayemiz bu arayışla başlıyor ve Batman-Superman-Wonder Woman üçlüsü, izlerin Çin'e kadar gittiğini öğrenip takibe geçiyorlar. Ayrıca sayının başında arkadaşlık konusunda Bruce ve Clark arasında da gevşek bir muhabbet geçiyor. Hatta öyle ki, Yale Stewart'ın çizdiği JL8 stripinden alınmış desek yalan söylemeyiz.



Ve daha da önemlisi, DC Rebirth ile başlayacak olan Super-Man çizgi romanında başrolde yer alacak, Superman'in güçlerine sahip Çinli Superman'in kim olduğunu, güçlerini nasıl kazandığını da bu sayıyla birlikte öğreniyoruz.

[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Sayının büyük çoğunluğu Çin'de geçiyor. Muhtemelen Super-Man serisinde karşılaşacağımız süper kahraman takımı The Great Ten ile tanışıyoruz. Hepsi, güçlerini Çin mitolojisinden alan bu kahramanlar, bizimkileri, kendi topraklarına girdikleri için durduruyor. Küçük bir kavga sonrasında da aslında herkesin iyi adamlar olduğunu öğreniyoruz ve Batman'in, Superman'in enerjisinin sinyalini aldığı yere gidiyoruz. Öğreniyoruz ki sinyal, Superman'in klonundan değil, bir profesörün yarattığı bir karakterden geliyormuş. Meğersem, kadim bir güç, sürekli süper güçlü yaratıklar doğuruyor ancak bu yaratıklar sadece 24 saat yaşayabiliyormuş. Bu profesör, bu yaratıklardan birisini alıp, Superman'in enerjisiyle birleştirerek, onun normal bir şekilde yaşamasını sağlamış. İşte Çinli Superman böyle doğuyor.


Bana soracak olursanız çok da iyi bir köken hikayesi değil. DC Comics resmen Çin pazarında da çizgi roman satalım diye bir seri çıkarıyor desek yeridir. Ancak orijinal bir hikaye yaratmak yerine karakterleri Çin mitolojisine bağlamışlar tamamen. Daha önce Hindistan'daki çizgi roman sektörünün, sürekli mitolojik karakterler yarattıkları için bir açmaza girdiğine dair bir yazı okumuştum. Hindu okurlar da bu durumdan bıkmışlardı artık. Yani, Çin'de geri tepebilir bu hikaye de.

Öte yandan Superman'in klonu da kendisini Superman zannediyor. Ve sayının sonunda Lois'in penceresine dayanıyor.


Bu klonla ilgili korktuğum şeyse, zamanında Spider-Man için Clone Saga'da yaptıklarını yapabilme ihtimalleri olmasından korkuyorum. O zaman da Ben Reilly gelip, "aslında klon senmişsin, gerçek Peter benmişim" demişti. Superman için de aynı numarayı çekme ihtimallerinin yüksek olduğunu söylüyorum.

İlginç şeyler görsek de Final Days of Superman hikayesi bölük pörçük ilerlemeye devam ediyor. Hikaye daha bitmiyor. Önümüzdeki hafta Action Comics #52 çıkacak. Orada da New52 öncesi Superman ile New52 Superman'i tanışacakmış. Daha ne kadar uzatılabilir bu hikaye hep beraber göreceğiz.

 [/error]
7.0
İYİ

Detective Comics #52


Ve 52. sayı oldu, birçok yazar ve çizer değiştiren Detective Comics dergisi New52'daki finalini yaptı. Genel olarak değerlendirecek olursak, New52 içinde ne kadar çok ısınmaya çalışsam da o kadar sevmeyi beceremediğim tek dergi Detective Comics oldu sanırım. Tony Daniel döneminden nefret ettim, John Layman dönemini orta kararda sevdim, sadece Francis Manapul-Brian Buccellato'nun hepi topu 8 sayılık dönemlerinde anlattıkları Icarus ve Anarky hikayelerine bayıldım, geriye kalan dönemde de Peter Tomasi'nin orta karardaki öykülerini okuyup geçtim. Bütün serinin özeti benim için sanırım bu. Zaten 40-50 arasında Batman kostümünü giyen kişi Jim Gordon'du. Onun, Batman olarak Harvey Bullock'la beraber daha dedektifvari hikayelerini okumuştuk. Bildiğiniz gibi Batman 50. sayısı ile Bruce kostümü yeniden giymişti. Gordon da eski pozisyonuna geri döndü. Ama 51. sayıda eski bir asker arkadaşının belalı işlere bulaştığını öğrenince ona yardım etmek için Jim Gordon olarak harekete geçti ve nihayetinde 51. sayıyı da antik bir mezarın içinde, mumyalı, korkunçlu, tövbe estağfirullahlı şeylerle karşılaşarak bitirmiştik. Bu sayı da kaldığı yerden, Jim Gordon'un olayları özet geçmesiyle başlıyor. Sonra da kendimizi koca bir katliamın içinde buluyoruz. Bütün sayı boyunca bu yeraltı mezarından çıkmaya çalışan Jim Gordon ve ekibi, Amun-Set isminde, öldürdüğü insanların derisini giyen, manyağın tekiyle de karşılaşıyor. İlginç bir iki sayılık hikayeyi de böyle bitirmiş oluyoruz. Ancak kesinlikle iyi bir Jim Gordon hikayesi değil tabii ki de.




[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Bu sayı genel olarak kendi içinde bir hikayeye sahipti. Açıkçası hikayeyi hızlıca bitirip, geriye kalan kısımlarda da 52 sayılık 4 yıllık geçmişe küçük bir selam çakmalarını isterdim. Scott Snyder, Batman 51. sayıda kendi dönemini kapatırken en azından bu şekilde kapatmıştı, efsane de olmuştu. Bu yüzden pek sevemedim desem yeridir. Mumya düşman fikrini bulan arkadaşı da, Jim Gordon'un, mumyayı yakarak yenebileceği fikrini ortaya atan arkadaşı da tebrik ediyorum.


Burada da ayrı bir sorunum var tabii. Jim, Batman kostümünü giydiği süre boyunca kimseyi öldürmedi, öldürenleri durdurup onlara engel olmaya çalıştı ama ülke dışına çıkıp Afganistan'da bir maceraya girer girmez herkesi kurşuna dizdi? Kendisinin vurmadıklarını da asker arkadaşlarına vurdurdu. Mumya arkadaş, Amun-Set, neden bir Joker'in, Riddler'ın gördüğü muameleyi görüp bir akıl hastanesine gönderilmek yerine yakıldı? Adamı canlı canlı yaktılar yahu. Hatta ölmedi, bir de taramalılarla taradılar. Özetle, Peter Tomasi, seriyi emaneten yazdığını çok belli etmiş. Adama da hak vermek gerek tabii. Bir ayda 50 tane çizgi roman yazacak neredeyse adam. Ancak yoğunluğu, bu sayının gerçekten de iyi olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Böylece Detective Comics dergisinin New52 dönemine de buruk bir şekilde veda ediyoruz. [/error]

5.0
VASAT


Green Lantern #52


52. sayısıyla New52 serisinin sonuna ulaşan bir diğer dergimiz de Green Lantern. Geçtiğimiz sayılarda ne olmuştu kısaca bahsedelim. Hal Jordan, evrende hala birçok varlığın, Green Lantern Corps'a, evrenin muhafızlarının yaptıkları yüzünden güven duymuyordu. Hal de Kilowog ile anlaşarak, Corps'un adı geçen bütün suçları kendisinin üzerine atmalarını istedi. Daha sonra da doğrudan iradesini kullanabileceği, zamanında muhafız Krona'ya ait eldiven çalarak bir gemi buldu ve yanına da Virgo ve Trapper adında iki yoldaş bularak evrendeki sıkıntıları çözmeye çalıştı. Ancak bu aramaları sırasında eski evrenin Hal Jordan'ı Parallax olarak ortaya çıktı ve bu evreni hak edenin kendisi olduğunu söyleyerek ana evrendeki Hal'e saldırdı. Savaş esnasında Hal kendini kaybetti ve saf bir irade gücüne dönüşerek Parallax'ı yendi. Ancak bu saf iradenin nereden geldiğini kendisi de bilmiyordu. Tüm bunların yanı sıra, dünyada bulunduğu sürede emaneten yörüngeye bıraktığı gemisine de Gray Agents isminde bir korsan grup dadanmıştı. Hem geminin hem de Hal Jordan'ın peşindeydiler. İşte 52. sayıya da bu şekilde başlamış olduk. Sayının hemen hemen büyük çoğunluğu, Gray Agents ve Hal arasındaki kavgayla geçiyor. Serinin geneline etki edebilecek bir şey varsa, o da Green Lantern Corps'un yokluğunda (evet, evet, bütün birlik ölmek üzere olan bir evrende mahsur kalmıştı) Gray Agents gibilerin o boşluğu doldurmaya kalkacağını öğrenmek oldu. Ayrıca, muhtemelen Hal'in, Parallax yıllarından beri sınırlarını zorladığını da ilk kez gördük yanılmıyorsam. (Belki Sinestro War'da da olabilirdi). Ancak orasını Spoiler Bölgesine bırakalım.


[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Pekala, sayının sonunda Hal Jordan yeniden tamamiyle iradeden oluşmuş haline döndü, Virgo ile Trapper'ı azad etti ve evrende birliğin yokluğunu fırsat bilecek olanlara engel olmak için yola çıktı. Böylece Hal Jordan'ın New52 hikayesi bitti, Rebirth'e doğru yelken aldı. Muhtemelen Rebith'teki serisi Hal Jordan and the Green Lantern Corps'ta, Hal'in evreni korumak için kendi emrinde çalışacak bir orduyu, şu anki bu gizemli irade gücüyle nasıl kuracağını göreceğiz. Eğer bunu göreceksek ben varım! Bu sayıda öğrendiğimiz kadarıyla, Hal saf irade haline sabrı sınandığı zaman, sinirlendiği zaman geçiyor. Bir nevi Hulk Lantern diyebilir miyiz?


Gelelim Hal'in sınırlarını aştığı noktaya. Gray Agents, Virgo'yu yakalayıp Hal'e teslim olması için şantaj yaparken, Hal "yahu sizinle mi uğraşayım bir de" diyerek saf iradeden bir silah üretip Trapper'a uzatıyor ve "bitir işlerini" diyor. Biz de tıpkı Gray Agents gibi "blöf yapıyor ya" derken Trapper'a gerçekten de emir veriyor ve Trapper, Virgo'yu esir tutan arkadaşı vuruyor. Her ne kadar öldürmese de öldürecek raddeye kadar geliyor eleman. Ancak kaçırılmaması gereken şey, Hal bütün kararı Trapper'a bırakıyor.


 Bu da Hal'in bu yeni haliyle alakalı olabilir mi? Göreceğiz. Muhtemelen yeni seride tanrısal güçlere kavuşmaya başlayacak bir Hal Jordan izleyeceğiz. Yazar ekibimiz aynı olacak. Umarız hayal kırıklığına uğramayız. [/error]

7.0
İYİ

Moon Knight #2


Geçtiğimiz haftalarda Moon Knight'ın 1. sayısını incelemiştik ve kesinlikle muhteşem bulmuştuk. İlk sayıda, Marc Spector'un bir akıl hastanesine kapatıldığını, gördüğü şeylerin hayal/sahte olabileceğini, aslında bütün her şeyin kendi kafasında geçtiğini görmüştük. (Khonshu tuzlukmuş, helal olsun Burak Aksak). Sayının çizimleri de bu sahnelerle Moon Knight'ın hastanedeki görüntülerini ciddi bir şekilde ayrım yaparak anlatmıştı. Ve en sonunda da akıl hastanesi müdürünün "bunu hep yapıyorsun Marc, sen Moon Knight falan değilsin, tüm bunları kafanda uyduruyorsun" demesiyle final yapmıştık. Böylelikle Welcome to New Egypt hikayesinin 2. kısmına geçmiş olduk. 2. sayıda da akıl hastanesinde devam ediyoruz. Yine sayının büyük bir kısmı, Marc'ın gerçeğin ne olup olmadığını sorgulamasıyla geçiyor. Ancak bu sefer bir farklılık var. Ay tanrısı Khonshu, Marc ile iletişime geçiyor ve gördüklerinin gerçek olduğunu, diğer her şeyin sahte olduğunu olduğunu söylüyor. Marc'ın "nasıl anlayacağım" sorusuna da sadece "anlayamayacaksın, inanacaksın" diyerek cevap veriyor. Ve sonunda Marc, hastaneden kaçmak için harekete geçiyor. Diğerleriyle birlikte giderken de Moon Knight'ı sonunda kendi haline gelmiş bir şekilde, olması gerektiği şekilde yeniden görüyoruz.


Seri harikalığını sürdürmeye devam ediyor. Eğer hala başlamamışsanız, hazır ikinci sayıdayken siz de trene atlayın.

[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Öğrendiğimiz kadarıyla, Mısır tanrıları, insanların arasında dolanmak için insan bedenler seçiyormuş. Khonshu da bu yüzden Marc'ı seçmiş. Ancak bir sıkıntı var ki o da kötülükler tanrısı Seth, bir beden olmadan gezebiliyormuş. Sonunda da Marc, hastanede hapsedilmiş o diğer bedenleri de bularak yola koyuluyor. Ve finalde, kaçtıkların yerin doğrudan cehennemvari bir yere gittiğini görüyoruz ki mumyalar geliyor!


Ne derseniz deyin, ben bu seriyi çok sevdim. Özellikle benim gibi ilk defa Moon Knight okuyan insanlar için ideal bir başlama noktası. Ve zaten Moon Knight hayranı olan insanların da canını sıkmayacak bir şekilde ilerlediğini düşünüyorum. Öte yandan kötü adam konusunda da seri bizi çok iyi bir şekilde hazırlıyor. Her sayının sonunda tıpkı Marvel filmlerindeki son sahnede Thanos'un gözükmesi gibi, kötü adamı sürekli göstererek gündemde tutmaya çalışmıyorlar. Seth geldiği zaman çarşının karışacağına inanıyorum. Sonuç olarak, eğer bu seriyi okumuyorsanız, okuyun. Okuyorsanız siz nasıl buldunuz haber edin!
[/error]

8.5
HARİKA

The Punisher #1


Frank Castle eski bir asker, kanuna saygılı bir vatandaş ve bir aile adamıydı. Ama ailesi bir çete savaşında kazara vurulduktan sonra her şey değişti. O günden sonra artık Frank Castle diye birisi yoktu. Artık sadece The Punisher var! Efendim, Punisher Max'in birkaç cildini ve Garth Ennis'in 2003 civarı yazdığı Punisher serisinden okumalar yapmama rağmen nedense çizgi romanlarda Punisher'a çok da fazla ısınamadım. Belki de öldürme meselesine benim de ters olmamdan kaynaklı olabilir. Ama ne olduysa, Daredevil'ın 2. sezonundan sonra adama öyle bir ısındım ki, bir daha Frank Castle'ın ahlaki kodunu sorgulamamaya karar verdim. Adam yaptığı işte en iyisi ve yaptığı iş, iyi bir iş değil. Bu yeni seriye başlamamın sebebi de hem yeni bir başlangıç olması hem de Punisher'ı dizinin gölgesinde daha iyi izleyebilmekti. Sayı da fena bir şekilde başlamadı ancak beklediğim kadar da iyi değildi itiraf etmek gerekirse. Hikayemiz, bir uyuşturucu çetesi etrafında dönüyor. Bir yanda çetenin operasyonlarını yöneten Face isminde oldukça ilginç bir adam, Frank Castle'ı askerlikten tanıyan Olaf isimli ihtiyar bir kurt ve çetenin başındaki gizemli adamlar, öte yandaysa narkotik ve tamamen bağımsız çalışan Frank Castle. Serinin şiddet dozu çok yüksek ki zaten seriyi Punisher serilerinden ve Preacher'dan tanıyacağımız Steve Dillon çiziyor. Sayının en ilginç noktasıysa, Frank, sayı boyunca tek bir kelime bile etmiyor. Sadece ellerini konuşturuyor adam.



İlginç bir seri olacağa benziyor. Takibe alabilirsiniz.

[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Büyük ihtimalle bütün seri, bu uyuşturucu işlerine bulaşılmasından rahatsız olan çeteyle alakalı olacak. Çünkü Frank, Olaf sayesinde çetenin bütün bilgilerine sahip durumda. Bu noktada da ilk kötümüz Face adlı arkadaş olacak. Kendisini Olaf'ı, sahada akıllı olması için uyarırken gördük, hakkında çok bir şey bilmiyoruz. Son sahnede de manyağın teki olduğunu onaylamış olduk.


Muhtemelen Face'i hakladıktan sonra aynı çetede, Face'in bir üst seviyesindeki manyak gelecek ve bu şekilde zirveye kadar çıkıp zirvede belki de Kingpin'in olduğunu görecek. Sayıyı okuması keyifli olsa da hikayenin geleceği şu an için böyle gözüküyor. İlginç olan kısmı narkotiğin Frank'le ilişkisi olabilir. Sonuçta bir uyuşturucu çetesine karşı geldiği için narkotik her türlü işin içine girecek. Tabii, onca cinayetin üstüne bir de cinayet masası devreye girecek. Olaylar bu noktada da Frank'i yakalamaya çalışan polislerle Frank öldürmeden önce çete üyelerini yakalamaya çalışan narkotik etrafında dönecek. Dediğim gibi bu noktada da seri biraz tahmin edilebilir bir konu seçmiş. Frank'in, çeteye dair bütün bilgileri havadan düşer gibi kapması da biraz kolaya kaçmak olmuş. Yine de şans verilip konunun farklı şekilde dallanması umut edilebilir.
[/error]

7.0
İYİ

Gwenpool #0


Gwen'in ne kadar popülerleştiği artık hepimizin bildiği bir şey. En sonunda da Deadpool'un Gwen versiyonuna kavuşmuştuk. Şimdilik sadece 1. sayısı çıkmıştı ve ilk sayıda Gwen'in yeni macerasının başlangıcını okumuştuk. Süper güçleri yoktu ancak bunun dışında Deadpool ile oldukça benzer yönler taşımaktaydı. Örneğin, Gwen de her şeyin bir çizgi romanın içinde geçtiğini düşünüyordu. Bunda, geldiği evrende gerçek bir karakter olup, çizgi romanların var olmasının da etkisi büyüktü. 0. sayıda ise bir köken hikayesi görmeyi beklerken tamamen alakasız bir macera karşımıza çıktı. Yani, tamam Gwenpool'u az buçuk tanıyoruz artık ama kendi evreninde de bir adam akıllı göreydik iyiydi. Onun yerine, bu sayıda 3 parçalık bir mini hikaye ve özel bir tatil hikayesi bulunmakta. Mini hikayemizin büyük bir konuk oyuncusu var: Howard the Duck. Kötülerimiz ise Hydra ve Black Cat. Konu ise şu: Gwen, Black Cat'in alması gereken bir biyolojik silahı ondan çalıyor ve Hydra'ya satıyor. Black Cat de Gwen'i bulup malını geri alması için Howard the Duck'a geliyor. Ancak Gwen de Felicia'nın, Howard'a geleceğini düşündüğü için onun yanına geliyor. Birlikte, silahı Hydra'dan geri almaya çalışıyorlar. Bu sırada da yer yer Gwen'le ilgili başka şeyler de öğrenmeye başlıyoruz. Örneğin ilk defa nasıl kostüm diktirdiği gibi:


Bunun yanı sıra, sayının büyük çoğunluğunda da Gwen'in, her şeyi çizgi roman ürünü olduğunu düşünmesi devam ediyor. Aslına bakarsanız, kendi evreninde her şey çizgi roman olduğu için, buradaki herkesin "hikayelerini okuduğunu", "kimliklerini bildiğini" söylüyor. Hatta Howard'ı öldürmekle tehdit ettiği şu sahneyi vermezsek olmaz:

Ölsen ne olacak ki? Sen aylardır--hatta yıllardır basım yüzü görmemiştin.
Eninde sonunda geri gelirsin.

[error title="Spoiler Bölgesi" icon="exclamation-circle"] Sayının hikayesi eğlenceliydi. Black Cat'in kiraladığı Howard'ı öldürmekle tehdit ettikten sonra, süper kahraman olmak için Hydra'nın elinden silahı geri alması gerektiğini düşünerek Howard'la ortaklık yaptılar. Ve sayıdaki en eğlenceli sahnelerden birisine imza attılar:


Gwen'in hiçbir şeyi umursamamasını izlemek eğlenceli, saçma sapan işlere kalkışması da komik ama ne olursa olsun ben hala üzerinden "çakma Deadpool" etiketini çıkaramadım. Yani, zaten Gwen'in ekmeğini yemeye başlamıştı Marvel ama hem Deadpool'un hem de Gwen'in ekmeğini yemek bambaşka bir boyut zaten. Howard the Duck da çok ciddiye alınacak bir karakter değil zaten. O yüzden sayıda birlikte çalışmaları hiç sırıtmamış. Black Cat'in hikaye kötüsü olarak verilip, sadece Howard'ı tehdit ettiği ve emanetini geri aldığı sahnelerde gözüküyor olması pek içime sinmedi. Ayrıca Hydra'dan ilacı aldıkları sahneler o kadar hızlı geçti ki çizgi romanın biraz daha ciddiyeti varsa o da kayboldu gitti. Gwen'in doğal halini görmüş müydük hatırlayamadım ama görmemiş olanlar için de şu sahneyi vereyim:


Seri şimdilik eğlenceli gitmeye devam ediyor. Deadpool'un cılkı çıkarılmış derecede bir kopyası olması dışında Gwenpool'a alışabiliriz diye düşünüyorum. Şimdi, "karakterin adı Gwenpool lan zaten" diyebilirsiniz ama Spider-Gwen buram buram Peter Parker çakması gibi durmuyor mesela. Madem karakteri satmaya çalışıyorsunuz, biraz orijinallik katın. Deadpool'un özelliklerini sonuna kadar sömürmeyin. Ancak ne dersem diyeyim, ben bu seriyi okurken eğleniyorum. O yüzden kötü bir puan vermemin imkanı yok. Yani, şu varyant kapağa bir baksanıza hele:

#FailHydra

Hiçbir şey için olmasa bile, çizimlerin muazzam tatlılığına bile bayılsak yeridir.
[/error]

8.0
GÜZEL

Yorum Gönder

[disqus]

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget