İNCELEME: The F#ck'n Amazing Spider-Man!!!


LÜTFEN DİKKAT! LÜTFEN DİKKAT! Belediye başkanının bana vermediği yetkilere dayanarak yazdığım, dünyanın en Spoiler dolu Spidey incelemesini okumak üzeresiniz! Şüphesiz ki bu yazıyı filmi izledikten sonra okumanız sizin için en hayırlısıdır.



Sinemada aynı anda iki Marvel uyarlaması süper kahraman afişini yan yana gördüğümüz bir çağda yaşıyoruz. Zannediyorum bu konuda en şanslı nesiliz. Bizden sonra gelecek nesilleri ise kıskançlıkla lanetliyorum! Captain America 2: The Winter Soldier ve The Amazing Spider-Man 2... Vay canına, ikisi de serinin ikinci filmi ha... Her neyse, konumuz Spidey!

Oyuncumuzla başlayalım... Andrew Garfield... Aaah Andrew ah... Bu çocuk bu kadar çirkin değildi, nasıl bu kadar çirkin gösterebilmişler, anlayamıyorum.


 

Bütün film boyunca patates suratlı bir genç izledim. Prodüksiyon amirine ricamdır, set makyözleri değiştirilsin. Özellikle draması yoğun sahnelerde kendisi yüzünü ekşittikçe ben de ekşittim...

Andrew Garfield'ın oyunculuğuna edecek hiçbir lafım yoktur. Kendisi çok başarılı bir aktördür. Özellikle Dr. Parnassus'daki rolü aradan kaç yıl geçerse geçsin unutmayacağım şekilde hafızama kazınmıştır. Ancak bu adamı ben bir türlü Peter Parker rolüne yakıştıramadım. Aşırı sıska vücudu, keskin ve kemikli yüz hatları, Robert Pattinson-vari saçları ile Peter Parker olmaktan fersah fersah uzak kendisi. Özellikle de Angl-Amerikan karizmasının (vatandaş aslen İngiliz işte...) taşıdığı Skater-Boy havası (ki ilk filmde özellikle buna vurgu yapılmışken kimse ''Yok artık'' diyemez artık...) Spider-Man'den çok bir Vampir havası taşıyor. (Evet, Pattinson'a taktım...)

Neyse ki suratını yüzde yüz örtecek bir maskesi var kahramanımızın. Ama iddia ediyorum, bu kadar kaliteli bir senaryo ile bu kadar cesur adımlar atılsa, ama başta farklı bir aktör olsa (hatta bu Tobey bile olabilir!) çok daha enteresan ve sevecen bir Peter Parker görebilirdik. Daha okumayı bile öğrenmeden önce Peter Parker hayranı olan (Spidey değil, Peter...) biri olarak söylüyorum... Andrew Peter Parker olmamalıydı...

Ha kim olmalıydı derseniz... Bence Nicholas Cage!



Tabi ki ciddi değilim, ne şaşırıyorsunuz!

Yine de Peter Parker'ı, bildiğimiz Peter olarak en çok gösterebilen film zannediyorum buydu. Dediğim gibi, senaryo çok başarılıydı. Peter'ın duygusal iniş-çıkışlarını, yaşamsal güçlüklerini, mesleği(!) ve özel hayatı arasındaki zorlukları, halası ile olan ilişkisini en çok burada görebildik. Hatta zannediyorum bir bilim adamı olarak Peter'ı görebildiğimiz en iyi film (tek de olabilir) buydu. Ağ atıcıları ile geçirdiği zamanlar... Ama yine de yetmez, çünkü Stark Endustries'de, Think Tank'de ve hatta Reed Richards ile birlikte çalışmış biri Peter, elektromanyetik bilmecesini tek başına çözebilmesi gerekiyordu.



Kostüm meselesinden aşırı memnun oldum. Film vizyona girmeden, hatta fragmanlar piyasaya düşmeden bile önce basına dağıtılan kostüm fotoğrafları bekleneni kesinlikle karşıladı. İlk filmde yaratılan ve daha önce hiçbir yerde görülmemiş olan kostüm kesinlikle Spider-Man efsanesine bir hakaretti. Clooney'nin meme uçlu-poposu kabartılmış Batman kostümü ne kadar orijinal ise, ilk Spider-Man kostümü de o kadar harikaydı işte. Vizyona uyarlanan süper-kahraman fantezilerinin elbette belirli deformasyonlar geçirmesi gereklidir ve gözardı edilebilir, edilmesi de gerekir. Ancak bazı temel esaslar orjinaline sadık kalmalıdır. Doğru yolu bulmalarına sevindim. Webb'in benimle hemfikir olmasına daha çok sevindim.



Spider-Man... The Amazing Spider-Man... The F*ck'n Amazing Spider-Man... İşte tam bir ''Vay, Spider-Man ha!'' dedirtecek Spider-Man'di... Bizim Örümcek'in dövüş tarzı her zaman mizah ve dikkat dağıtma üzerine dayalı olmuştur. Gerçekten karşımızda bu nitelikleri taşıyan, espri dozajını fazlasıyla kullanan, ki bunu IronMan'lerdeki gibi zevzek bir hale sokmadan kaliteli olarak kullanan, vücudunu ve becerilerini daha rahat kullanan, muktedir olduklarının farkında olan bir Örümcek-Adam var. 



Ekranda Garfield'ın Peter'ını değil de kostümlü süper kahramanımızı ne zaman görsem tüylerim diken diken oldu. Özellikle Örümcek hislerinin kullanımı aslına benzemese de çok güzel tasarlanmış. Slowmotion denemez sanırım, bunun başka bir adı vardır eminim. (Bilen yazsın) Zamanın donduğu ve etraftaki her şeyin teker teker gözlenebildiği ve böylece tehlikelerin önlenebilindiği bir örümcek his modeli... İşte ben yenilikçi akım diye buna derim. Güzel düşünülmüş ve yaratıcı bir hareketti. Ekibe tebrikler.

Yalnız... Adam kahramandan çok kahramancılık oynuyor... Kamu malına verdiği zarar, kurtardığının iki katı...



Electro... Max Dillon iğrenç bir karakter tasarımıydı. Kısa pantolon, yapışık saçlar, çarpık dişler, asosyal bir tipleme... Bir villian bu kadar karikatürize edilemezdi. Ve o da ne? Birden bire bu kadar negatif özelliğe sahip bir adam, beyaz perdenin görebileceği en karizmatik kötülerden birine dönüşüyor. Tam bir Çirkin Betty parodisi... Ha karizmatik derken, yanlış anlaşılmasın; bu karizmanın nedeni çok orijinal olması değil, tam aksine hiç orijinal olmayıp tarihin en harika karakterlerinden birini taklit etmiş olmalarıdır. Dr. Manhattolectro için teşekkürler Sony. İnan bana eşsizsin! 



Belki bildiğimiz Electro sinemaya uyarlanmak için fazla ''Comics'' bir karakterdi. Bu yüzden Ultimate evrenine daha yakın ve saf enerjiden oluşan bir karakter tercih edildi. Jamie Foxx'un oyunculuğu hiç ama hiç sırıtmadı. Bilakis bu iğrenç yapı taşlarına sahip karakteri ortalamanın üzerine çıkardı. Hatta Electro'ya yakışır ses uygulaması da bütünleyiciydi. Ama böyle olmamalıydı... bu-böyle olmamalıydı. 



Aslında her şey neredeyse olumlu gözüküyor. Belki de asıl karaktere fazla sadık kalıyorumdur. Ama dediğim gibi, karakterin iki dönemi arasında kör göze parmak sokulurcasına yaratılan farklılıklar ve bu çalıntı esintisi bana yeterince keyif vermedi.



Rhino'yu zaten sonda gördük... Anlaşılan sonraya saklanmıştı. Orjinalinden bu kadar uzak bir karakter daha...



Aslında armut ağaç dibinden çok da uzağa düşmedi... sadece farlı bir evrene düştü. Rhino için Ultimate evreni baz alındı ve mekanik olmasına karar verildi.



Halbuki Giamatti'ye bas steroidi, bas serumu... Bak ne güzel Rhino oluyor. Yine de çok umursamadım. Ya çok az sahne aldığından, ya da kendisi Rhino olduğundan. Sinema uyarlamalarının realitesine kendini feda etmiş olan başka bir karakter Rhino. Kendisine baş sağlığı diliyor ve yeni mekanik haline sevgi ile kucak açıyorum. Sonuçta işin içinde teknoloji varsa her türlü kabulümdür.

Green Goblin hariç...



Green Goblin'in bu filmde olmasının hiçbir amacı yoktu. Sadece Gwen ölsün de M.J.'yi artık getirebilelim diye filme sokulduğu çok açık. Zira filmin sonunda girmesi ile çıkması bir oluyor. Yaratılışı ise çok orijinal... ASKERİ DONANIM!!! OsCorp olmasaydı, hükümetlerle anlaşma yapmasaydı; bu Hollywood Green Goblin'e nasıl bir köken yazacaktı hiç bilemiyorum. Sanki hikaye köküne kıran girdi...



Dane DeHaan'ı çok severim. Kendisini ilk kez Chronicle adlı filmde izlemiştim. Performansı kesinlikle ortalamanın üzerinde bir genç yetenek. Yeni nesil LeoDiCaprio demek isterdim kendisine ama arkadaşı sürekli psikopat rollere sokuyorlar nedense... Gerçi kendisi bu rollerin adamı. Çocuğu koy beyaz hücreye (akıl hastanelerindeki her tarafı yastıklı beyaz odalar var ya...) üç saat boyunca sana bir son seviye bir şizofrenin ruh halini oynasın, kendisini yine izletir. Ancak Harry Osborn olmasına, daha kötüsü ilk Green Goblin olmasına karşıyım...



Filmde üzerine basa basa kullandıkları ''Saçım şekil, önümden çekil!'' teması bize daha çok emo bir Harry Osborn biçemi çiziyor. Ki Harry-Peter arasındaki sıkı dostluk ilk üçlemedeki kadar başarılı yansıtılamamış. Bunun nedeni aceleye getirilmiş olması. Gwen-Peter ilişkisini bu kadar yavaş ve sağlam işleyen, Peter Parker'ın ailesinin yaşadıklarını bu kadar uzun bir dille anlatan yapımcının en önemli noktalardan birini bu kadar aceleye getirmiş olması kesinlikle eleştiriye açıktır. Noksandı...


Senin ben ağzını yırtarım!

Zannediyorum W. Defoe'nun üzerine bir Norman Osborn performansı koymaya çekindikleri için direkt olarak öldürme kararı almışlar. Yoksa neymiş, Osborn laneti bir hastalık onları goblin'e çeviriyormuş... Kimse bu safsata yüzünden bana ilk Goblin Norman'dır demesin. Bu planlamaya bakarsak lanete ilk sahip olan büyük büyük büyük dedeleri ilk Goblin'dir der, çıkarım. O da kesin akraba evliliğidir ve bu yüzden genetik bir bozukluk yaşamıştır... (Hahayt, çamurumu da attım!)

Aslında Norman'ın öldürülmesine neden olarak çok aşikar olan belli-başlı ve mantıklı nedenleri dillendirebilirim. (Klavyelendirmek?)



  • Marvel'ın lanet olasıca telif hakları nedeniyle Sony'nin elinde olan Spider-Man karakteri, Marvel sinematik evrenine önümüzdeki yüzyıl içerisinde dahil edilmeyeceği için Norman gibi büyük çaplı bir villian'ı erken harcayabilirlerdi.
  • Senaryoya göre Peter'ın babası Richard ile arkadaş olan Norman zaten çok yaşlı olmak zorundaydı.
  • Dean'in oyuncu kabiliyeti bir Goblin olmaya çok daha yatkındı.

Ve böylece Norman öldü... Defoe'ya yapacaktınız bu vücut deformasyonunu, bak ne güzel Goblin oluyordu.



Aslında ilk ve ikinci üçlemenin en iyi özellikleri birleştirilse ortaya kusursuz bir Örümcek-Adam vizyonu çıkıyor... dikkat ettiniz mi?



Gwen Stacey rolünde Emma Stone'ı görmekten hiçbir zaman sıkılmazdım. Başka bir üçleme daha yapılsa ve farklı bir oyuncu seçilse, benim için Gwen hep Emma kalacaktır herhalde. Tıpkı Ledger'ın Joker efsanesine artık yapışmış olması gibi. Özellikle Bryce Dallas'ın alelacele yaratılmış ve hiçbir şeye benzemeyen Gwen performansından sonra...



Özellikle Emma ve Andrew'un özel hayatlarında yaşadıkları birliktelik, filmde iki karakter arasında işveli, cilveli bir hal alarak iki tatlı aşık olarak karşımıza geliyor. Her ne kadar sorunları olsa da... Ama ben yine de artık M.J.'yi görmemiz gerektiğini düşünüyorum. Gwen'e ayrılan vaktimizin sonuna geldik. Yayında ve yapımda emeği geçen Emma Stone'u sevgiyle anıyor, hakkımızı helal ediyoruz!

Almanvari Hugo Strange'e (Kafka!) ve Smythe'a (öfff...) girmiyorum...

Filmle ilgili en çok sevdiğim şey ise vaat ettikleriydi. Zannediyorum herkes dört kol ve mekanik kanatlar bilmecesini çözmüştür. 

Çok mu uzatıyorum? Çok mu didikliyorum? Daha ne gördünüz ki!!!


PAPPARAZİ

Gelin veri bankamızdan neler çıkmış bir göz atalım:

Bu, tamamiyle New-York'da çekilen ilk Spidey filmi olmasının dışında New-York'da yaratılan en geniş çaplı film prodüksiyonu olma özelliğine de sahip olan tek film.



Shailene Woodley aslında Mary Jane olarak bu film için seçilmiş ve hatta çekimleri bile yapılmış. Ancak sonra filmde yeterince Spidey öğesinin olduğuna karar verilip kurgudan çıkarılmış. Yani aşka küsmüş olan Peter M.J. sayesinde bir kez daha sevecek. Üçüncü filmi bekliyoruz!

Yönetmen Webb yaratılan yeni kostüm için; ''İlk yapımda hayranları ne denli hayal kırıklığına uğrattığımızın farkına vardık ve bu sefer kaynak materyali kullanmak istedik. Ancak bazı değişiklikler yapmak zorundaydık, zira 21. yy'da koltuk altında bulunan bir çift ağ kanadı seyirciye komik gelebilirdi.'' demiş. İyi de yapmış. Hak yolunu bulduğu için kendisini kutsuyorum!



Bu filmde Norman Osborn olarak gördüğümüz aktör Chris Cooper, aslında Sam Raimi tarafından ilk üçlemenin ikinci filminde Dr. Otto Octavius rolü için düşünülmüş. Ancak betimsel olarak Otto'ya daha çok benzeyen bir aktör istendiği için Molina'da karar kılınmış. Şükür!



Bu şimdiye kadar çekilen en uzun Spider-Man filmiymiş.

Green Goblin kostümünün ağırlığı yaklaşık olarak 25 kiloymuş. 


Dean Dehaan'ın makyajı 3.5 saat sürüyor, kostümü giymesi ise 6 asistan yardımıyla 1 saati buluyormuş.

Marc Webb'e Spider-Man ile ilgili gelecek planları sorulduğu bir röportajında, olabildiğince ileriye dönük işler yapmaya çalıştığını, Spidey için bir evren tasarladığını ve bu evrenin tek üçleme ile kalmayacağını söylemiş. Evet, açık açık an az iki üçleme düşünüyorum demiş adam.

Yukarıda Dean Dehaan'ın performansını taktir etmiş olsam da Harry olmak için yanlış olduğunu düşündüğümden bahsetmiştim. Prodüksiyon'un Harry olması için düşündüğü diğer seçeneklere bir göz atalım:

Marc Webb'in bu ''Boy-band'den koptum da geldim!'' havasındaki Justin Bieber kuşağı gençleri beni casting'den gittikçe daha fazla tiksindiriyor...

Hala bana katılmıyor musunuz? Öyleyse şunu da söyleyeyim... Mary Jane senaryodan tamamen atılmadan önce Webb, Woodley'i kovup yerine Kristen Stewart'ı getirmeyi düşünüyormuş.


Bundan böyle kariyerime yarı Vampir, yarı Spidey hayranı olarak devam etmek istiyorum.
Biraz nerd'leşelim mi?

En sevdiğim kısım... Gwen'in ölüm sahnesinde saat hızla tur atıp en son 1.21'de duruyor. Bu çok güzel bir gönderme. Çünkü Gwen Stacy Amazing Spider-Man #121. sayıda ölmüştü. Leziz, değil mi?

Aslında senaryoya göre Gwen'in öldüğü sahnede Goblin ayık haldeymiş. Gwen'in öldüğünü anladığı an Peter ağlarken Goblin ona gülecek, kendinden geçen Peter da Harry'i ölümüne dövecek ve son anda Ben amcasının dersleri aklına gelince bir anlık yaşadığı duraksama sonucu Harry'i elinden kaçıracakmış. Ancak kısıtlı vizyon süresi standartları buna izin vermemiş... Lanet olsun sana Hollywood...

Sadece bu mu ki... Gwen'in ölümü için farklı sonlar da düşünülmüş. Goblin'in çıplak elleri ile Gwen'in boynunu kırması mı dersiniz, yoksa Gwen'i dev bir bıçakla deşmesi mi dersiniz... Neler neler... Ancak çocuklar için fazla şiddet içereceği için bu yöntemlerden vazgeçilip küçük bir TAK sesine terk ediliyoruz.

Gwen'in öldüğü esnada üzerinde olan giysilerin ''The Night Gwen Stacy Died'' hikayesindeki ile aşırı benzerlik taşıdığını eminim fark etmişsinizdir.

Filmle ilgili-ilgisiz bu detayları da atlattığımıza göre...

Spider-Man antolojisinde şahsen en sevdiğim düşman Doktor Ahtopot'tur. Bu yüzden hala en favori filmim ilk üçlemenin ikincisi. Taraflı mı davranıyorum? Evet. Bunu yapmaya hakkım var. Tıpkı kendi tuttuğu takımın maçını anlatmak zorunda olan bir spiker gibi.


Ancak yiğidi öldürüp hakkını da yiyemem... İğrenç cast tercihleri ve yukarıda belirttiğim aşırı bariz, niteliksiz tabanları yok sayarsak çok başarılı bir Örümcek-Adam filmiydi. En önemlisi içerisinde Spidey mizahı taşıyordu.

Kanka sen kapat, ben seni sonra arıycam!
İlk üçleme sonrası bir gazetede güzel bir yorum okumuştum: ''CGI o kadar başarılı ki, gerçekliğin nerede bitip animasyonların nerede başladığını fark edemiyorsunuz bile.'' Bu film için de bunu söylemek mümkün. Tabi ancak Spidey'nin olduğu sahneler için. Ağ gezintisi yaptığı sahnelerden bahsediyorum. Gerçekten her filmde çıta daha da yükseltiliyor.



Hele müzikler... ah o müzikler... Electro'nun sahne aldığı anda geri planda çalan o fısıltılı, hain müzikler... Ne de güzel bütünlemişti sahneleri. Ya ikinci kapışmada trafolara vuran o tonlamalar... Bir kez daha tüyleri diken diken etmeyi başardı.

IMDB'de 7.7 mi vermişler? Az vermişler...

Bir de... Glint'in daha önceki yazılarında bahsettiği gibi, ülkemizde 3D'nin rezaleti tartışılmaz. Gözlüğü arada çıkarıp perdeye baktınız mı bilmiyorum ama eğer denediyseniz filmi ne kadar karanlık izlediğimizi anlarsınız.



Artılarıyla, eksileriyle keyifli bir filmdi. Bir daha izlesem sıkılmam. Belki birkaç defa daha izlerim. Ama bana kalırsa bu filmi yanlış isimlendirmişler. Gelin biz yeni bir isim verelim: 


Amazingly Ultimate Spider-Man ;)

Çok uzatmış olabilirim, buraya kadar okuduysanız da teşekkür ederim. Ama hey, konu Örümcek-Adam ise gerisi teferruattır!

Şu yazıyı yazdığım günlerde PC oyunu çıktı mı bilmiyorum ancak destekleyen donanıma sahip bir cihazınız varsa kesinlikle mobil oyununu oynayın. Durmayın:




Not: Bu yazı Ömür Gedik'e ve Hellbazer'a ithaf edilmiştir.

Yorum Gönder

[disqus]

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget