Yönetmen: David Straiton
Senaryo: Maurissa Tancharoen, Jed Whedon, Jeffrey Bell
Oyuncular: Clark Gregg (Phil Coulson), Ming-Na Wen (Melinda May), Brett Dalton (Grant Ward), Chloe Bennet (Skye), Iain De Caestecker (Leo Fitz), Elizabeth Henstridge (Jemma Simmons), Leonor Varela (Camilla Reyes)
Yayın Tarihi: 1 Ekim 2013
Bu noktadan sonrası bölüm ile ilgili spoiler içermektedir. Uzak durmanızı, şöyle bir göz atacaksanız nükleer sızıntı kostümünüzü giymenizi tavsiye ederiz.
Evet, S.H.I.E.L.D. Ajanlarının maceralarında 2. bölüme gelmiş bulunmaktayız ve dizi kendi yolunda ağır ağır ilerlemekte. Bölüme başlarken Coulson'un "Hiçbir sorun yok." demesinin ardından uçağın patlamasını görüyoruz ve saatler 19 saat öncesine alınıp hikayeye başlanıyor. Bu tarz anlatımlardan keyif alan birisi olduğum için klasik bir dizi hamlesi olmasını haliyle görmezden geliyoruz. Bundan sonrasında ise asıl hikayeye giriş yapıyoruz.
Dünya'daki bilinen teknolojinin dışında ya da Dünya dışı bir teknoloji ile karşılaşıldığında buna 0-8-4 deniyor ve ilgilenilmesi en öncelikli konu olarak görülüyor. Ajan Coulson bundan önce bu kodla aldıkları alarmda bir "çekiç" bulduklarından bahsetmekte. Şimdi Thor filmine gidersek Mjöllnir Dünya'ya çakıldığında çekicin başında bekleyen ve Destroyer'ı gördüğünde "Bu da Stark'ın oyuncaklarından sanırım." diyen de Ajan Coulson'du. Thor filmine gönderme yapılması güzel, olaydan bahsedenin olayı yaşayan kişi olması daha da güzel. Bunun yanı sıra bölüm içinde sinematik evrene yapılan diğer göndermeler de bölümün artı yönlerinden. Skye'ın durumunu açıklamak için Tony Stark'ın aslında sadece bir danışman olduğunun söylenmesi gibi. Dahası, bu tarz göndermeler sinematik evrendeki filmlerin senaryolarının içine girerek yapılmıyor. Tıpkı günlük yaşamlarında sıradan işleri bu olan insanlar gibiler.
Peki, Dünya'daki bu 0-8-4 kodunu gerektiren nesne ne? Tesseract enerjisi ile çalışan bir HYDRA silahı! Evet, hatırlarsak geçen hafta da el altından Extremis nakleden gizli birilerini görünce HYDRA olabilir demiştik. Muhtemelen S.H.I.E.L.D. gibi yeni bir ajan ekibinin birbirlerine henüz alışmadan HYDRA gibi bir örgütle çatışması ilk sezon için uygun olacaktır. Bekleyip göreceğiz. Her neyse, aletin araştırılması süre dursun dışarıda Melinda May ve Grant Ward "Ajanca" konuşuyorlar. Silah üstünlükleri, yetenekler, birinin gizli geçmişi olması ve onu hatırlamamak istememesi, diğerininse bunu körüklemesi gibi. Tüm bunlara ekstra olarak Ajan Grant Ward herkesle kavga çıkararak, olayların kontrolünde olmaya çalışarak ve anlamadığı her şeye "İngilizce konuş" diyerek ecnebi tabiriyle "jerk" sıfatını gururla taşımakta.
Tabi bu Dünya dışı nesneye ilgi duyan sadece S.H.I.E.L.D. ajanları değil, yerel halk da ilgili. Tabi böylesi önemli bir ürünü fark eden tek kişi neden uzmanlarla doğrudan iletişime geçmez de bölgenin asilerinin bile kulağına gidecek kadar dikkatsiz olur bilmiyoruz. Eminim Thanos yukarılarda bir yerde bu hataya gülüp, Dünya'nın ele geçirilip geçirilmeyeceğini yeniden düşünüyordur. Sıcak çatışmalar devam ederken eski yürek yakan, kalp kıran Coulson'un eski bir dostu: Camilla ile karşılaşıyoruz. Nihayetinde beraber binmelerinin sebebinin en başından beri silahı ele geçirmek olduğunu görüyoruz. Camilla'nın sıra dışı davranmasını oldukça hızla fark eden Coulson, ta en başında ordu adına gelip silahı almaya niyetlenen bir kadını neden müsait bir yerde bırakmaz bilmiyoruz tabi ki. Belki de "Kaptan orta kapı" diye bağırdığında Melinda May çoktan bayılmıştı.
Bu esnada da ekibimiz birbirleri ile konuşup plan yapabilsinler diye düşman tarafından yan yana sıkıştırılmış (!). Ama takmayalım bunu. Melinda May "Cavalry" sıfatının hakkını vererek -en azından öyle hayal ediyoruz- 2000lerde Deli Yürek'ten öğrendiğine emin olduğum bilek kırma hareketiyle kurtulup aksiyona dalıyor. Şunu söylemeden geçemeyeceğim, Melinda May'in içinde bulunduğu aksiyon sahnelerini çok az olsalar da inanılmaz keyif verici buluyorum. Kim bilir belki de Street Fighter'ın tek çekilen filminde Ming-Na Wen'in Chun-li karakterini oynaması etkili oldu belki de. Ajan Grant Ward'ın aksiyon sahneleri ise fena değildi. Nihayetinde Skye 30,000 fit yükseklikteki uçağın Buz devlerinin kafalarıyla ölçülecek derecedeki büyük deliğini şişme bir botla durduyor(!) ekibimiz silahın yok edilmesini izleyip birbirleriyle kaynaşırken, Skye'ın bir çifte ajan olduğunu öğreniyoruz.
Fitz ve Simmons ilk bölümde geliştirilmeye en açık karakterler olduklarının ipuçlarını vermişlerdi. Buna uygun olarak kendileri de yaşadıkları olayların, girdikleri görevlerin olgunluğunu taşımaya başladılar. Fakat sonda Skye'a "bunlara alış artık" gibisinden tirad atmaları haliyle karakterlerin kendi içlerinde çelişmesine neden oldu. "Bu meslekte yaşamak da ölmek de ekip işidir evlat." diyen bir Rıza Baba ile Jemma Simmons'un çok farklı karakterler olduğunu hatırlamakta fayda var.
Skye ise bu bölümde tüm ekibin de sorguladığı gibi tam olarak ne iş yaptığını sormamıza neden oldu. Ekibe alınan hacker bir karakterin sahaya götürülmesi ne kadar mantıklı tartışılır. Ama asıl önemli olan ise Skye'ın bir çifte ajan olması. Fakat "İçerideyim" diye mesaj atmadan hemen önce yüzünün aldığı şekil ve ekibe karşı bir bağlılık hissetmesi çifte ajan fikrini basitçe harcayacakları düşüncesini vermekte ve umarım yanılıyorumdur.
Ajan Coulson ise aynen bıraktığımız gibi çocuksu, maceraperest, ciddi ve sevimli. Fakat bu bölümde ilk bölümün aksine oldukça arka plandaydı. Bunun temel sebebi de ekibin arasındaki kimyanın oturması gerektiği ve bu yüzden kendi başlarına kalmalarıydı. Bölümün sonunda da ekibin birbirlerine olan bağlılıklarının arttığını gördük. Ekip ne kadar hızla kaynaşırsa, dizi o kadar hızla klişelikten kurtulup kendi tadını yakalayacaktır ama en azından 5.-6. bölüme kadar bekleyeceğimizi düşünüyorum.
Ve bu bölümün en büyük sürprizi: NICK FURY! Marvel'ın film sonrası görüntü geleneği dizide de devam edecek gibi. Nick Fury'nin gemiye verilen zarar, geminin tasarımı, barı ve Coulson'un akvaryum yapma fikrini aklından bile geçirmemesi konusunda ettiği laflar bölümün sürprizini, bölümün en iyilerinden biri yapıyor. Nick Fury'nin gözükmesinin bir diğer güzel yanı da ileride bu şekilde cameo yapan karakterleri görebilecek olmamız. Tabi hemen değil ama Joss Whedon'un dediği gibi karakterler kendi ayakları üzerinde durmaya başladıktan sonra. Ayrıca Coulson'un her Tahiti kelimesine "Magical" ile cevap vermesini de gözden kaçırmayalım.
Artıları ve eksileri genel olarak anlattık zaten. Tekrar belirtmeye gerek yok. Agents of S.H.I.E.L.D. 2. bölümü itibariyle ortalama çizgisini sürdürüyor. Karakterlerin daha oturması gerektiğini ve dizinin sinematik evrenle bağını hiç koparmamasının iyi bir avantaj olduğunu düşünmekteyim.
Yorum Gönder