Susan Storm-Nefretin Hanımı Malice
Yine listeye hafif bir girişle başlayalım. Fantastik dörtlünün birleştirici figürü olan Sue namı diğer Invisible Woman(Görünmez Kadın), yıllarca sağlam karakterli bir kadın kahraman olarak Marvel evreninin gurur kaynağı oldu ama bir dönem oda kötü karakterizasyondan nasibini aldı. Fantastik Dörtlünün 281. sayısında geçen hikayede, Susan, Malice adlı tuhaf bir varlığın etkisi altına girdi. Aslında teknik olarak kendi isteğiyle kötü olmasa da bu hikaye bayağı kötü şekilde ele alındı. Önce resimdeki gibi aptal bir kostüm giyip ekibinin karşısına çıktı, daha sonra ise yaptığı tek kötülük kardeşi Johny ve She-Hulk'u dövmek oldu. Ama hikayenin en utanç verici kısmı kocası Reed Richard'ın onu kurtarma kısmıdır. Reed önce onu ciddiye bile almayıp aşağılayarak senin kadınsı kaprislerinle uğraşacak halimiz yok dedi ve sonrasında tokadı yapıştırdı.
Ciddiye bile alınmamasını bir kenara bıraktım yıllarca çizilen güçlü kadın karakter portresi bu tokatla yerlebir edildi. Yani böyle gereksiz hikayeye gerek var mıydı demeden edemiyorum, Sue umarım bir daha böyle bir hikayeye maruz kalmazsın diyerek açılışı yaptık, şimdi daha ciddi hikayelere gelelim.
Madelyn Prior - Goblin Queen hadisesi
Zavallı Madelyn, belki de bütün kahramadan kötüye dönüşme listesindeki en trajik hikaye ona ait. Bu hadisenin alt yapısı X-men'in en ünlü hikayesi olan Dark Phoenix Saga'ya kadar gidiyor, bu yüzden anlatmaya oradan başlamak gerekiyor. Az buçuk herkes o hikayeyi biliyordur, Jean Grey kozmik bir varlık olan Phoenix'in etkisine girer ve tüm evreni tehdit eder hale gelir sonra Shiar İmparatorluk muhafızlarıyla X-men'in kapışması ve Jean'in ölümü falan filan. Hikaye bu şekilde gelişti ama orjinalinde serinin yazarı Claremont'un fikri bu şekilde değildi. Claremont, Jean Grey'i Phoenix'ten kurtulduktan sonra Scott(Cyclops) ile evlendirip ikisini X-men'den emekli etmeyi ve böylece karakterleri mutlu sona ulaştırmayı amaçlıyordu. Karakterleri mutlu son ile emekliye ayırmak enteresan bir fikir ve mainstreamde pekte görülmüş bir şey değil hele yayının popülerliği zirvede olduğu dönemde, fakat malesef editör kılıcı bu planların böğrüne saplanır. Marvel editörü Jim Shooter, Phoenix'in kimsenin takmadığı bir yıldız sistemini yok edip içindeki canlıları öldürmesinden dolayı bunun cezasını çekmesi gerektiğini düşünmektedir ve Jean'in ölmesi yönünde karar verir. Claremont'un orjinal planı bozulsa da Scott'a mutlu son verme fikrinden vazgeçmez ve birkaç yıl sonra Jean'e çok benzeyen Madelyn Prior adlı yeni bir karakteri tanıtır ve süpriz olmayan bir şekilde Madelyn'de hemen Scott ile ilişkiye başlar, bir süre sonra evlenirler ve bir oğulları olur (Bu çocukta Nathan Summers yani nam-ı diğer Cable oluyor). Madelyn, çocukları olduktan sonra artık Scott'ın tamamen kendini ailesine vermesini ister ve durumu Storm'a açıklar, sonrasında Storm liderlik için Cyclops'u duelloya davet eder, duelloda Cyclops kaybeder ve liderliği devredip evinin adamı olmak için karısı ve çocuğuyla Alaskaya yerleşir. Buraya kadar her şey iyi, sonuçta Cyclops'un emekliye ayrılıp yedek bir X-men üyesi olması kötü bir fikir sayılmaz ama bu mâlesef pekte geçerliliği olan bir fikir de sayılmaz çünkü her zaman birileri sevdiği karakterleri çizgi romanlarda tekrar görmeyi ister, bu sebepten dolayı populer Marvel ve DC karakterleri ölü kalamıyor ya da emekli olamıyor. Şimdi arızanın başladığı noktaya gelelim.
Cyclops emekliye ayrıldıktan çok kısa süre sonra orjinal X-men'in diğer üç üyesinin yer aldığı Defenders adlı yayın sona erer. Bunun üzerine Marvel içinde yeni bir seri fikri doğar. Iceman, Beast, Angel ve Cyclops'tan oluşan yeni bir X takımı yapalım, böylece Kirby-Lee dönemi ilk ekip geri dönsün fikri ortaya atılır, ondan sonraki fikir alışverişi aynen şöyle gelişiyor: "iyi ama Jean Grey öldü ve 5-6 senedir piyasada yok orjinal beşliyi tamamlayamıyoruz dedi, başka bir yazar ne bileyim belki Dazzler'ı kadın üye olarak eklesek olur dedi, bir diğeri yok olmaz orjinal beşli olmalı neden ölümden geri gelmesin ki mitolojideki Phoenix küllerinden geri doğmuyor mu zaten dedi sonra editör Jim Shooter gelip kattiyen olmaz Jean katliam yaptı onu temize çıkarmazsanız izin vermem dönmesine der. " tüm bu tartışmanın sonunda Kurt Busiek'in ortaya attığı öneri kullanılır. O fikir de şuna dayanıyor: Aslında Jean hiç Phoenix olmamıştı, Phoenix adlı varlık onun şeklini alıp, Jean'i bir kapsüle hapsetti, her şeyin sorumlusu Phoenix, Jean hâlâ denizin dibinde kapsül içinde uyuyor." yani kısaca bu tüm dark Phoenix olayında Jean kılığında birini okumuşuz anlamına geliyor. Fikir hemen Fantastik Dörtlü kitabında hayata geçirilir ve kapsül içindeki Jean keşfedilir sonra yeni mutant takımı X-Factor yayın hayatına başlar. İşte bundan sonra her şey sarpa sarar. Jean'in hayatta olduğunu öğrenen Scott hemen onu görmeye gider, tabii Madelyn ile kavga ederek. Scott'ın karısını ve çocuğunu terk edip Jean'e koşması bugün bile Cyclops'a bel altı vurmak için kullanılan bir hadise ki otuz seneden fazla oluyor. Tabii bu olay en fazla Claremont'u kızdırır, Madelyn'in bütün kurgusunun çöktüğünü ve Jean ile Scott'ın karakterlerinin zedelendiğini düşünür ama daha her şey yeni başlıyordu. Artık Madelyn gereksiz bir karakter olduğundan elemine edilmesi gerekiyordu ve bunun için en kötü yol seçilir; onu kötüye dönüştürmek. Eğer bir karakter kötüye dönüştürülecekse allah kimseyi Marvel'ın eline düşürmesin. Önce Madelyn kaçıp X-men'in yanına yerleşir ve entrikalar çevirip ekibi, yeni kurulan X-Factor'e karşı doldurur, sonra Cyclops'un kardeşi Havok ile ilişkiye girer (sanki eski türk filmlerine döndü hikaye) ve sonrasında şeytani güçlere sahip olup Goblin Queen'e dönüşür. Böylece Inferno saga adlı crossover başlar. Bu hikayede neler olmadı ki! İblisler New York'u işgal etti, X-men ve X-Factor ekipleri birbirine girdi ve Madelyn'in aslında Jean'in klonu olduğu ve her şeyin arkasında Mr. Sinister'ın olduğunu öğrendik, bu büyük retcon yumruğundan sonra iyice çıldıran Madelyn kendi oğlunu iblislere kurban etmek isterken ölür ve kariyeri böylece son bulur. Bana kalırsa tüm bu olaylar X-men için de bir dönüm noktası sayılır, ondan sonra X-men dünyası sürekli çıkan yan seriler ve uzun crossover hikayeleri yüzünden iyice karmaşık bir hal aldı. Hatta Marvel'daki birçok kötü hikayenin temelini bu hadiseye dayandırıyorum; gereksiz retconlar, kahramanların kahramanlarla savaşması, kafayı yiyip çıldıran kahramanlar, klonlar ve sakız gibi uzatılan olay örgüsü ne ararsan var. Tüm hadisenin suçlusu kimdi? Ölmek bilmeyen abartı karakter Jean mi (bu olaydan sonra ondan nefret ettim), çocuğunu ve karısını terk eden Cyclops mu, orjinal hikayeye müdehale eden editör mü, bu saçma sapan retcon'u yazan yazarlar mı? Kim suçlu karar veremedim ama bildiğim bir şey varsa tek masum karakter Madelyn Prior.
Magneto-Xorn karmaşası
Magneto zaten kötü adam değil miydi diyebilirsiniz ama önce bir olayı anlatayım. Az önce X-men'in gittikçe karmaşık bir hal almaya başladığını söylemiştim, işte doksanlı yıllar bu dönem oluyor. Sürekli yeni mutantların ortaya çıkması ve onlara yapılan solo yayınlar ve uzun crossover hikayeleri yüzünden genel anlamda Marvel evreninde Mutantlar kontrolden çıkmıştı (tabii şirketin atlattığı finansal badirelerden hiç bahsetmiyorum). Bu yüzden 2000 yılında başlayan Grant Morrison'un run'ı Mutantların durumunun yenilendiği seri olarak kabul edilir. Morrison'un run'ını sevende var sevmeyende, kendi adıma konuşursam beğeniyorum ve modern çağ X-men serisi için iyi bir başlangıç noktası olduğunu düşünüyorum. Serinin ilk hikayesi Tükenişin T'si adıyla ülkemizde basıldı ama ne yazık ki devamı gelmedi. Başta spoiler uyarısı verdim fakat bu seriyi tavsiye ettiğimden okumayı düşünenler için uyarı yapıyorum az sonra hikayenin kilit noktalarından bahsedeceğim, okumayı düşünüyorsanız bu kısmı geçip diğer kahramana atlayın ya da buna rağmen okuyabilirsiniz hikayeden her şekilde zevk alırsınız . Hikayenin başında Xavier'in kötü ikizi Cassandra Nova kontrolündeki Sentineller, Genosha adlı Magneto'nun hakimiyetindeki mutant ada devletine saldırı yapar. Adada yaşayan tam on altı milyon mutant katledilir ve yıkıntılardan sadece eskiden kötü olan Emma Frost sağ çıkar. Gidecek yeri kalmayan Emma, Xavier'in okuluna katılıp resmi olarak bir X-men olur. Bu arada Morrison bu hikaye boyunca az kişiden oluşan çekirdek bir X-men kadrosu kullandı, ekip Cyclops, Beast, Jean Grey ve Wolverine'den oluşuyordu. Bu katliamdan sonra mutantları bir araya toplamaya çalışan X-men ekibine sonradan esrarengiz bir mutant katılır. Kafasında metal bir başlık bulunan Xorn adlı bu mutant tedavi edici güçlere sahipti. Kısa süre içinde Cassandra Nova ile yapılan mücadeledeki başarısıyla tüm ekibin güvenini kazanan Xorn, takımın bir üyesi haline gelmiş ve öğrencileri eğiten öğretmenlerden biri olmuştur. Neyse hikayeyi kısaltırsak, Morrison run'ındaki finale yaklaşırken, X-men üyeleri ayrı ayrı tuzağa düşürülür ve bu tuzağı içlerinden birinin hazırladığını anlarlar. Bu kişi anlayacağınız üzere Xorn'dur ama metal başlığını çıkardığında altındaki yüzün Genosha'da öldüğü sanılan Magneto'ya ait olduğunu görürüz. Planet X adlı bu final bölümünde Magneto New York'ta katliam yapmaya başlar ve topladığı yeni mutant kardeşliği ile Mutant devrimini gerçekleştirmeye hazırlanırken Phoneix gücü sayesinde hem kendini hemde dostlarını kurtaran Jean ve diğer X-men üyeleri karşısına çıkar. Magneto durdurulur ama Jean'i ölümcül bir şekilde yaralar ve bunun üzerine çıldıran Wolverine, Magneto'nun kafasını uçurur. Böylece Jean Grey sonunda ölmüş olur ve çok şükür hâlâ ölü durumda ama Magneto gibi önemli bir düşmanın ölmesi Marvel'ı dehşete düşürür. Hikaye boyunca editörler Morrison'a fikrini değiştirmesi yönünde çaba göstersede başarılı olamazlar, sonuçta Grant Morrison gibi bir isme baskı yapmak biraz sıkar. Çözüm olarak onun gidişinden sonra editör müdehalesinin bol olduğu X-men serisi başlar. Çözüm yolu ise şöyle tuhaf bir şekilde gerçekleşir. Xorn'un tıpatıp aynısı bir karakter ortaya çıkar, başka bir X serisinde de Magneto yeniden görülür, bu yeni Xorn'un bir ikiz kardeşi varmış, tüm Morrison run'ında aslında bu ikiz kardeş Xorn yer almış, yani bu kötü Xorn, Magneto kılığına girdi ama X-Men'e Magneto kılığındayken Xorn kılığında sızmış ve sonradan yeniden Magneto kılığına girerek bu eylemleri gerçekleştirmiş. Akla uygun geliyor mu, pek sayılmaz ama sonuç olarak Marvel Magneto'suna geri kavuştu ve her şey oldu bitti. Bence tüm bu son kısmı unutup Morrison'un run'ını olduğu gibi kabul edin sonra da Magneto'nun bir şekilde geri döndüğünü kabul edin yeter.
Marvel Evrenini kökten değiştiren Scarlet Witch
Daha şimdi babasından bahsettik biraz da kızından bahsedelim(bu yazıyı hazırlarken hâlâ kızıydı ama son olaylarda Marvel sinematik evreni için yeni bir Retcon yumruğu hazırlıyor gibi görülüyor). Scarlet Witch ve kardeşi Quicksilver ilk olarak orjinal X-men ekibinin düşmanı olarak ortaya çıktılar hemde Magneto'nun emrinde. İlerleyen yıllarda reforme olup Avengers'a katılarak iyi tarafa geçtiler (ya da hiç iyi olmayıp hep kötü müydüler? bak bu sağlam bir twist olur) ve babalarının gerçekte Magneto olduğunu öğrendiler (dediğim gibi bu her an değiştirilebilir, hatta Wanda'nın mutantlığı bile). Uzun yıllar kahramanların yanında savaşıp adalete hizmet ettiler fakat her şey 2000'li yılların ortalarında Avengers'ın başına Michael Brian Bendis'in gelişiyle değişti. Bendis, Avengers'ın başına gelir gelmez ilk yazdığı hikaye Avengers dağıldı oldu. Adam gelir gelmez Avengers'ı neden dağıttı yav diye sorabilirsiniz bundan bahsedeceğim ama önce bir hikayeyi anlatayım. Hikaye aslında bayağı hızlı bir şekilde aksiyonla başlıyor, daha önce ölmüş olan D sınıfı bir Avengers üyesi olan Jack of Hearts, bir zombi şeklinde Avengers malikanesine gelir. Antman Scott Lang onu bu şekilde görür görmez yanına gelir ama zombi Jack özür dileyerek patlar ve Lang'i öldürür. Malikaneden çıkan ekip ne olduğunu anlamaya çalışırken başka bir yere birleşmiş milletler konseyine gideriz, sarhoş Tony Stark tüm delegelerin önünde Latveria(Dr.Doom'un ülkesi) delegesini ölümle tehdit eder fakat Tony sabahtan beri ağzına bir damla koymadığını iddia etmektedir. Tekrar malikaneye döndüğümüzde bir Jet tüm hızıyla binaya çarpar, jetten çıkan Vision'un içinden onlarca Ultron robotu çıkar ve her yer cehenneme döner. Robotları yendikten sonra dişi Hulk kafayı sıyırıp Vision'u tuttuğu gibi ikiye böler. Kontrol edilemeyen dişi Hulk kendi arkadaşlarına dalar ve Wasp'ı komaya sokar (hikaye, bir nefes al!), sonra Cap.'i neredeyse öldürecekken Tony Stark gelip dişi Hulk'u bayıltmayı başarır. Herkes şok içinde ne olduğunu çözmeye çalışırken (eski avengers üyeleride olayı duyup gelirler) bir Kree donanması New York semalarında belirir. Sonra Hawkeye şimdiye kadar çizgiromanlarda gördüğüm en saçma ölüm şekliyle (cidden daha fazla seçenek bulabilirsem bir ara saçma şekilde ölen kahramanlar listesi yapmayı düşünüyorum ve birincilik kesinlikle Hawkeye'ın olur), kendini ve Kree gemisini patlatır, sonra bir anda Kreeler ortadan kaybolur ve Dr. Strange ortaya çıkar. Tüm bunların sorumlusunun Scarlet Witch olduğunu söyler, hikayeye göre Scarlet Witch, Wasp ile geçen bir konuşmasından sonra iki tane çocuğu olduğunu hatırlıyor ama sonra o çocuklar aslında büyü güçlerinin yarattığı hayali çocuklar çıkıyor sonra bu çocuklar yok oluyor ve Scarlet Witch, Wasp ile konuştuktan sonra hatırladığı çocuklarını saplantılı bir şekilde tekrar isteyip kafayı yiyor ve Avengers'a saldırmaya başlıyor... Ufff, bu tam yirmi sene önceki bir olayın retconu, bunu belki farklı bir konseptte ele alırım çünkü gerçektende enteresan bir öykü. Neyse tekrar dağılışa dönersek, Avengers üyeleri Scarlet Witch'in yanına giderler, artık iyice kafayı sıyıran Witch onlara saldırır ve en sonunda Doctor Strange tarafından durdurulur ve tam o anda oraya gelen Magneto kızını alıp oradan ayrılır. Sonrasında da Tony Stark olaylardan ötürü Avengers'ı destekleyemiyorum der ve ekipte dağılma kararı alır. Büyük ölçüde saçma sapan bir öykü, birçok saçmalığı bir kenara bırakırsak (Scarlet Witch'in koca Kree donanması getirmesi ve bunun hayal mi gerçek mi olduğu gibi beyin yakan soru işaretlerini bir kenara bırakırsak), Scarlet Witch'in neden Avengers'a saldırdığını bir türlü çözemedim, onları mı suçladı, onları tehdit olarak mı gördü hiçbir şey anlamadım, bence Avengers'ı dağıtmak için oldukça saçma bir yoldu. Peki Bendis neden böyle bir yola girdi derseniz sorunun cevabı çizgiromanlarda Status quo denilen türkçesiyle mevcut durumdan kaynaklanıyor. Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse Avengers o zamanlar pekte popüler bir seri değildi, hatta 90'larda üvey evlat muamelesi bile görüyordu ki bu başka bir yazının konusu. Bendis o dönem ki mevcut Avengers kadrosundan hiç memnun değildi, özellikle sinemayı kasıp kavuran Örümcek Adam ve X-men(sadece Wolverine'i parlatan X-men)filmleri varken neden bu karakterlerin popülerliğini kullanamadıklarını sorguluyordu. Cevap basitti Wolverine ve Örümcek Adam gibi kahramanlar çokta Avengers'ın yapısına uygun adamlar değillerdi, o zaman en iyi çözüm mevcut durumu değiştirmekti ve artık daha karanlık ve zorlu bir dünya düzeninin yeni Avengers'ı Wolverine ve Örümcek Adama kollarını açmıştı. İşin ironik tarafı Bendis'in bu karakterleri hiç etkili bir şekilde Avengers'ta kullanabildiğini göremedim(Aslında ondan sonraki yazarlarında, bence bu ikisi cidden Avengers'a uymuyorlar benim kanaatime göre filmlerde yer almamaları aslında iyi bir şey).
Diğer yandan Bendis'in hiç önem vermediği Scarlet Witch ile daha işi bitmemiştir(O zamanlar kim Marvel Stüdyosu filmlerinin bu kadar ses getireceğini bilebilirdi ki), bir sonraki büyük Marvel eventı House of M(M Hanedanlığı)'nda da başrolü ona verir. Hikaye artık iyice kontrolden çıkan Scarlet Witch için ne yapılması gerektiğini tartışan X-men ve Avengers ekibinin görüşmesiyle başlar. İki ekipte bir sonuca varmak için Witch'in bulunduğu yere, harabe halindeki Genosha'ya (yukarıda Xorn'da harabe haline gelişinden bahsettim) giderler. Bu arada Magneto ve Quicksilver'da ne yapacaklarını düşünürken, bir şeyler olur ve adaya gelen iki ekipte parlak bir ışığa maruz kalır, sonrasındaysa herkes yepyeni ve muhteşem bir dünyada gözlerini açar. Mutantların üstün sınıf olduğu bu alternatif gerçeklikte, Magneto ve ailesi dünyanın hakimi haline gelmiştir. Bu hikayenin ayrıntılarından ve arızalarından bahsedip uzatmayım, önemli olan sonuç kısmına gelelim. Eski hafızasını kazanan kahramanlar,M ailesi ve müttefikleriyle savaşır, herkes tüm bunları Magneto'nun kızına yaptırdığını sanırken aslında onun da manipüle edilildiği ve Quicksilver'ın yaptırdığı ortaya çıkar. Hayali çocukları yok olan ve kardeşi yaralanan Scarlet Witch tamamen çöküp "no more mutants" diyerek dünyadaki bütün mutant genini siler ve kabak mutantların başına patlar. Fikir editörlerin mi yoksa Bendis'in mi bilmiyorum ama görünüşe göre Avengers'ın mevcut durumu değişmişken Mutantların mevcut durumuna da el atma kararı alınmış. Evet Marvel'da gereğinden fazla mutant olması bir sorundu, Genosha katliamı biraz sayıyı düşürmüştü ama mutant genini silip birçok mutantın güçlerini almak pekte iyi bir fikir sayılmaz, hele güçlerini kaybeden Iceman,Magneto,Polaris gibilerinin tekrar güçlerini kazanması, olayın psikolojik mi, mistik mi, biyolojik mi olup olmadığının belirsizliği işi daha da karmaşık hale getiriyor. Ama esas konu Scarett Witch bunu nasıl yapabildi? Dağılış hikayesindeki Bendis'in uydurduğu abartı güçleri bile kabul etsek, bütün gerçekliği değiştirmek ve üstüne dünyadan mutant genini silmek abartıyıda aşıp yüksekten uçmak oluyor. Marvel bu olaya açıklamayı ise ancak beş yıl sonra 2010 yılında yapıyor hemde kulağa çok tanıdık gelen bir hikayeyle. Meğer Sinestro'nun pardon Dr.Doom'un manipülasyonları sonucu Scarlet Witch uzaylı bir böcek şeklindeki varlığın pardon mistik bir varlığın kontrolü altına girip bunları yapmış ve işin komik tarafı hayali zannedilen çocuklar aslında gerçekmiş (tabii çocukların gerçek mi hayal mi olduğunu anlayamayan kahramanların nasıl gerizekalı konumuna düştüğünden hiç bahsetmeyim). Evet bu hikayeyi anlatan Childen's Crusade bayağı sorunlu bir öykü hele AvX'ten hemen önce gelmesi bütün olarak Marvel'ın ne kadar kötü bir strateji izlediğinin kanıtı. İki şirketin editörlerinin nasıl işlerinde bu kadar beceriksiz olması aklımın almadığı bir şey. Her neyse, Scarlet Witch'in kötü olması aslında Marvel'da hâlâ süren bir trendin başlangıç noktası sayılabilir, yani sonrasında gelen neredeyse tüm eventlarda "kahramanların kahramanlarla savaşması" . Bu arada kahramanların kahramanlarla savaşması demişken listedeki bir sonraki seçeneğe gelelim...
Tony Stark ve Reed Richard'ın İç Savaş vukuatları
İç Savaş (Civil War) 2006 yılındaki Marvel eventı, süper kahramanların dünyasını tam ortadan ikiye ayıran olay, büyük görüş ayrılıkları... ideolojilerin çarpışması... kim haklı, sen kimin tarafındasın...kimse kimseye güvenmiyor... vs... vs...hiçbir şey eskisi gibi olmayacak... ultra epik büyük olay ve... bu hikayeden nefret ediyorum! Az önce bahsettiğim Bendis'in saçmalıklarına kötü hikaye deyip geçebilirim ama gerçekçi olmaya çalışıpta bu kadar arızalı ve yanlışla dolu bir hikayeyi kötü deyip geçemem. Oradaki yanlışları hatırlamak bile sinirlerimi kaldırmaya yetiyor, bu hikayenin okuduğum tüm hikayeler içinde en nefret ettiğim ikinci Marvel hikayesi olduğunu rahatça söyleyebilirim. Tabii bu hikayeyi seven kişilere bir lafım yok, zevk meselesi ve kimseyi bu hikayeden zevk aldı diye kötü hissettirmek istemiyorum. Hikayenin özetinden veya sorunlarından hiç bahsetmeyeceğim çünkü başlarsam sonu gelmez, onun yerine hikayenin beni en çok rahatsız eden yanlarından biri olan Tony Stark ve Reed Richard'ın yaptığı hareketlerden bahsedeyim. Bildiğiniz gibi bir kayıt yasası çıktı (ama kimse bu yasanın tam olarak ne halt olduğunu açıklama zahmetine girmedi), Captain America yasaya karşı çıktı (ve hesapta gizli kimliklere saygılıymış ve hükümetin oluşturmak istediği süper kahraman ordusuna karşı çıkıyormuş) ve bir kısım kahraman onu destekledi (Herkül gibi gizli kimliği olmayan, Cable gibi kimliği bilinen ve açık ev adresi bile bilinen Luke Cage gibileri), diğer tarafta yasayı destekleyen Tony Stark (Marvel'ın kıl olduğu ve sürekli dallamanın tekiymiş gibi göstermeye çalıştığı, hatta doksanlarda Kang'ın ajanı bile yaptığı Tony Stark) ve onun taraftarları (birçoğu tuzu kuru kimliği bilinen kahramanlar ve enayi Örümcek Adam ki sonra taraf değiştirip ailesini tehlikeye atan ve daha sonra da en nefret ettiğim hikayenin baş kahramanı olan Örümcek adam). Hikayenin kırılma noktası herkesin bildiği gibi Marvel'ın C sınıfı kahramanlarından Goliath'ın öldüğü an oluyor. Ölümü şöyle gerçekleşmişti; Stark tarafı, Cap. ve diğerlerini sahte bir alarm ile bir yere çekmişti, ufak bir tartışmadan sonra herkes birbirine daldı ve sonra Ragnarok adlı Thor klonu (yine mi klon? Marvel'da klon kelimesi kesinlikle yasaklanmalı) savaş alanına gelip yasa karşıtlarını haşat etti ve sonra Goliath onun karşısına çıktı ve Ragnarok veya fanların tabiriyle Clor'un yıldırımıyla göğsüne açtığı büyük bir delikten sonra öteki dünyayı boyladı. Bu noktadan sonra hikaye ciddi anlamda rayından çıktı. Sorunlardan bahsetmek istemezdim ama şunu söylemeden geçemeyeceğim: Goliath'ın ölümü fazlasıyla ucuz bir numara, tam on sene boyunca aktif olmayan bir kahraman aksiyona geri dönüyor ve kısa süre sonra da sadece okuyucuyu şaşırtmak amacıyla öldürülüyor. Goliath'ın Marvel evreni için önemli bir figür olmadığı bariz bir şey ve bu hikayeye kadar onu hardcore Marvelcılar dışında kimsenin tanımadığından da eminim ama bir şekilde hikayeye damga vurdu.
Beni rahatsız eden kısım ise ölümünden sonrasının ele alınış şekli. Yıllarca omuz omuza kötülere karşı birlikte savaştıkları bir dost öldürülüyor, bunun iki tarafa da etkisi olmalıydı fakat böyle bir etkiyi iki tarafta da göremedik. Cap.'ın tarafı zaten tamamen sığ fikirli olduğundan olayın sıcağında verdikleri yüzeysel tepki ve diğerleri hakkında atıp tutma dışında hiçbir şey yapmadılar hatta Goliath'ı hemencecik unuttular bile. Stark tarafında ise durum çok daha vahimdi. Öncelikle omuz omuza savaştıkları bir dostları Stark ve Richard'ın yarattığı bir yaratık tarafından öldürülüyor. Bu cinayetin böyle geçiştirilmesi aradan o kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ beni rahatsız ediyor. Tamam Goliath kanun kaçağı konumundaydı ama bu adamın o kadar hizmeti oldu, bu şekilde cinayete kurban gittiği için sorumluları hesap vermeyecek mi? Aslında bu noktada hikaye gerçekten derinleşebilirdi. Stark'ın ve Richard'ın vicdan hesaplaşmasına girilebilirdi ama tam tersine hikaye yokuş aşağıya inip her şeyi yıkıp dökmeye başladı. İkili bu olayı tamamen unutular ve tam birer gestapoya dönüp sürek avı başlattılar. Kayıt olmayı reddeden kahramanları insan haklarını hiçe sayarak(ki Marvel evreninde kötülerin sürekli yararlandığı haktır) gün yüzü görmeyecek şekilde Negative Zone'a kapattılar(ki bu muamele süper kötülere bile uygulamadı şimdiye kadar, yasanın neresinde kayıt olmayanlar insan haklarından yararlanamaz yazıyor? Bu mu derin hikaye?). Yetmedi yıllarca savaştıkları bir takım süper kötüye bir çeşit nanoteknolojik zımbırtı yerleştirerek eski arkadaşlarının üzerine saldıttılar, onu da geçtim o katil, ırkçı(nedense sırf siyahilere saldırdı hep), psikopat robotu tekrar kullanmaktan hiç çekinmediler. Arkadaşlar bir durun yahu, şimdiye kadar can düşmanlarınıza bu kadar dalmadınız. Bu iki karakter bu hikayede resmen süper kötüleri bile aştılar, sonrasında insanların bu karakterlere duyduğu kin tarif edilemez ama en çok merak ettiğimse nasıl oldu da bir tane bile yazar, çizer, editör bu yapılanlara karşı çıkmadı. Ama zaten Marvel evreninden bahsediyoruz, önceki yazıda da söyledim üstünü kapatıp örterler ve her şey unutulur gider ama herkes unutsa da ben unutmayacağım. Civil War kayıpları Goliath, Typeface ve Bantam, sizler her zaman kalbimde yaşayacaksınız.
Dünya Kırıcı Hulk
Hulk'un sürekli Marvel kahramanlarıyla dövüşmesi yıllarca tekrar tekrar kullanılan bir konsept oldu hep (hatta Avengers'ın kuruluşu bile bu şekilde oldu), o zaman ne diye Hulk'u listeye aldın derseniz hikayeyi anlatayım. Planet Hulk ve World War Hulk hikayelerini duymuşsunuzdur ya da duymamış olabilirsiniz, işte kısa özet: İlluminati denen kahramanlar içindeki gizli bir örgüt artık Hulk'un dengesizliklerinden bıkıp onu bir uzay kapsülüne sokarak yaşamın evrimleşmediği sakin bir gezegene postalarlar ama Clor'un da hiç sorun çıkarmayacağı düşünen Reed Richard hesaplama hatası yapıp yanlışlıkla Hulk'u bir tiranın yönettiği cehennem gibi bir savaş dünyasına gönderdikleri ortaya çıkar. Bu arada İlluminati'de Tony Stark'ta var, ikilinin yukarıdaki vukuatlarına yıllarca omuz omuza birlikte savaştıkları bir arkadaşlarını tuzak kurup başka bir gezegene yollamayı da ekleyin. Öncelikle şunu belirteyim Planet Hulk çok güzel bir öykü, Gladyatör ve Spartaküs tarzı bir öykünün harika bir şekilde çizgi romana uyarlanışını görüyoruz. Aslında devamı da Hulk'un kozmik serüvenleri şeklinde ilerleseydi daha iyi olurdu. Marvel'da hep güçlü kahramanları yazmakla ilgili bir problem olduğunu düşünürüm, karakterlerini abartıp güçlendirdikçe güçlendirmeye çalışırlar fakat sonra o abartı hâline gelmiş karakterle ne yapacaklarını bilemezler (büyük ölçüde kötü adam kıtlığından), işte bu yüzden dünyada sorun yaşadığın Hulk'u uzayda maceralara soksaydın fena olmazdı ama tabii ki Marvel'ın planları daha farklıydı . Planet Hulk'un sonunda Hulk'u getiren kapsül infilak ederek gezegeni yerlebir eder. Bundan da kurtulan Hulk büyük bir öfkeyle hesap sormak için hayatta kalan birkaç yoldaşıyla dünyaya gider ve World War Hulk hikayesi başlar. Bu arada Hulk o hikayede o kadar aşırı abartı bir hale getirilmişti ki herkesi ezip geçecek güçteydi. Her neyse Hulk önce Ay'da mola verip Inhumanların lideri Black Bolt'a temiz bir dayak atar. Sonra dünyaya geldiğinde karşısına Hulkbuster zırhıyla Stark çıkar ama onun da ağzını burnunu dağıtır. Sonra yoldaşlarıyla birlikte karşılarına çıkan Civil War yasası karşıtı gizli Avengers üyelerini ve yasa taraftarı muhteşem Avengers üyelerini ezip geçer. Sonra listedeki bir diğer illuminati üyesi olan Profesör X'in peşine düşüp soluğu Xavier'in okulunda alır. Karşısına çıkan X-men'i benzetip, tam Profesör X'i de dövecekken mutantların House of M hadisesinden haberdar olur ve acıyıp ellemez. Bir sonraki durak Baxter binasıdır, burada Reed Richard'ı döven Hulk araya giren diğer fantastik dörtlü üyelerini de pataklar. Son olarak gitmesi yönünde oy kullanan Dr. Strange'inde pestilini çıkarır. Böyle hızlı geçsemde aslında hikayeyi eğlenerek okudum. Büyük ölçüde Marvel'ın son zamanlarda tartışmalı hareketler yapan kahramanlarını temiz bir dayaktan geçirerek fanlarda biriken hıncı çıkarmak için yazılmış zevkli bir öyküydü fakat son kısımlara kadar.
Hulk hepsine sağlam bir dayak attıktan sonra New York'un göbeğine koca bir arena kurdu. Eee, herhalde ne çektiğini göstermeye çalışıyor tamam buna eyvallah, sonra esir tuttuğu kahramanlara kendisine arenada dövüşmesi için takılan elektronik şeyleri taktı. Eee, Hulk biraz ileri gitmiyor musun? Daha sonraysa zorla arenada kahramanları dövüştürmeye başlar. İşte burası hikayenin gerileme noktası oluyor. Belki Hulk çektiklerini onlara da yaşatıyor diyebiliriz ama Planet Hulk öyküsü tamamen bunun yanlışlığı üzerine kuruluydu, şimdi Hulk'un devirdiği İmparatorun hareketlerini yapması onu tutarsız bir konuma düşürür. Bir ara neredeyse Stark ve Richard'ı zorla birbirine öldürtecekti ki bir şekilde insafa gelip durduruyor. Tüm bu gösteriden sonra Hulk bütün New York'u yıkacağını ve olayın sorumluluğunu kahramanların üzerine yıkacağını söylüyor. Eee, bu da hatalı bir hareket çünkü teknik olarak şehri sen yıkmış oluyorsun ve hiçbir günahı olmayan sıradan sivilleri evinden barkından etmek seni haksız konuma getirir, neyseki bunu başaramayıp Sentry tarafından durdurulur. Haklıyken haksız konuma düşmek bu oluyor sanırım ama zaten Marvel'ın tüm kahramana karşı kahraman savaşları bu şekilde yürüyor, haklı olan taraf bir şekilde haksız konuma düşürülüyor tıpkı bir öncekinde olduğu gibi ama yazının devamında da aynı durum gelecek bu arada hazır Sentry demişken...
Bilmem kaç milyon güneş gücündeki Sentry
Marvel'ın güçlü kahraman yazmakta sorun yaşadığını söylemiştim işte bunun en güzel örneği Robert Reynolds nam-ı diğer Sentry. Bu karakter bir tür Superman analogu olarak yaratıldı ama oldukça enteresan bir fikir olarak düşündüğüm bir konseptle. Aslında 2000 yılında yaratılsada Sentry Marvel evreninin eski bir ferdiymiş, ortaya çıktıktan sonra birçok kahraman onunla ilgili bir şeyler hatırlamaya başladı. Hulk'u sakinleştirmiş, Fantastik Dörtlü ile maceralara atılmış falan filan. Hafızalardan silinmesinin sebebi ise benliğinin kötü yarısının Void adlı bir varlığı taşımasıymış. Çok güçlü olan Void kontrolü tamamen ele almasın diye dünya üzerinden silinip unutulmayı tercih etmiş. Büyük bir fedakarlık ve güzel bir retcon (evet her retcon yumruğu kötü değildir). Büyü veya bir tür mistik güçlerle hafızalardan yok olmakta çizgiromanlarda kullanılan bir konsept olduğundan bunda da sorun yok. Sorun aslında Sentry'nin kullanılışında başlıyor, yazarlar bu güç dengelerini değiştiren karakterle ne yapacaklarını bilmiyordu. Bariz örneklerinden biri İç savaş, burada Sentry yasa tarfındaydı hatta son savaşta bile alandaydı ama onca gücüne rağmen hiçbir şey yapmadı ki o güçlerle yasa karşıtlarını ezip geçmesi gerekiyordu fakat tam tersi yasa karşıtları üstünlüğü ele geçirdi. Daha sonrasında ise en büyük rolünü Hulk'a karşı oynadı ve gerçektende Hulk ile yaptığı dövüş şahaneydi. Sonrasında ise Marvel'ın "Gizli İstila" eventı başladı. Bu biraz tuhaf ve karışık bir öykü altyapısını tam olarak bilecek kadar Marvel evrenine hakim değilim. Hikayenin temelinde Skrull adlı şekil değiştirebilen bir uzaylı ırkın dünyayı istila planı yatıyor. Bu hikayede aslında onların gizlice birçok kahramanın ve süper kötünün şekline girip yerlerine geçtiği ve uzun süre onlar gibi hareket ettiği anlatılıyor (ama bunun ne kadar sürelik bir zamanı kapsadığı belli değil, belliyse bile ben çözemedim). Aslında kendi kişisel fikrime göre Marvel büyük bir Retcon yumruğu atmak istiyordu, son zamanlarda birçok kahramanını sevimsizleştirdikleri için "aaa bakın! aslında bunları yapan Skrullardı" şeklinde bir açıklama getirmek istiyordu ama nedense kahramnların pek azı bundan yararlandı, özellikle Tony Stark'ın İç Savaş vukuatlarından ötürü bundan yararlanmasını beklerdim ki başlarda böyle bir hava verilmişti ama nedense vazgeçtiler. Her neyse Sentry bu hikayede de pek bir icraat göstermedi ama bu hikayedeki önemli değişiklik Norman Osborn'un SHILD'in başına geçişi. Evet Örümcek Adam'ın düşmanı ilk Yeşil Cin olan Norman Osborn. Karanlık Hüküm denilen bu dönemde Osborn kötü adamları ve moral kodu olmayan Ares gibi tipleri toplayarak kendine ait bir Avengers ekibi kuruyor.
Bu dönemi fazla uzatmaya gerek yok fakat süpriz bir şekilde Osborn'un işleri oldukça iyi idare ettiğini düşünüyorum. Bu dönemde ayrıca Sentry'de ekibin içindeydi (bir takım ilginç sebeplerden ama önemi yok) ve bu sefer güçlerini ciddi anlamda gösteriyordu hatta Osborn ve tayfasını bile korkutacak biçimde. Aslında Dark Avengers serisi Sentry'nin kötü olacağının sinyalini adım adım veriyordu, yani hazırsız yakalanmadık ama burada beni rahatsız eden kısım biraz farklı. Az önce Sentry'in çıkış öyküsünün iyi bir retcona dayandığını söylemiştim ama Bendis bu retconu retconlayarak işi bozdu. Orjinalinde Robert Reynolds'un lise öğrencisiyken bir profesörün gizli bir formülle yaptığı serum sayesinde Senty'e dönüştüğü anlatılmıştı, Bendis'in retcon yumruğundaysa meğer Robert bir madde bağımlısıymış ve laboratuvara bu bağımlılıktan dolayı girmiş ve serumu içtikten sonra güçler kazanıp laboratuvarı yok ederek güvenlik görevlilerini öldürmüş, sonra bu olayı zihninin derinlerine atarak unutmuş. Tam Geoff Johns'a yakışır karanlık bir retcon yumruğu ama malesef Bendis onun kadar yetenekli değil, bu yüzden sürüyle soru işareti yaratıyor, özellikle önceki yazılan hikayeleri göz önüne alırsak. Her neyse sonuçta Sentry, Osborn'un oyunlarına gelerek Amerika toprakları üzerine kurulan yeni Asgard'a yapılan kuşatmada baş rolü oynar. Gerçi her şey tıkırındayken Osborn'un bu kuşatmaya neden girdiğini anlamadım, aslında Osborn'un Örümcek adam düşmanlığından genel tehdite dönüştürülmesi olayını da hiç anlayamadım. Üzgünüm Marvel eğer bir Lex Luthor yaratmak istiyorsan bir dahaki sefere Cin kılığına giripte kahramanların sevgililerini köprüden atan tescilli bir deliyi seçme. Sentry'e gelirsek artık iyice psikopata bağlayıp Asgard'ı yerle bir eder ve Ares'i ortadan ikiye böler (bak bu da çok saçma bir kahraman ölümü, liste oluşacak galiba). En sonunda kahramanlar birleşip Sentry'e dalar ve Thor tarafından öldürülür. Marvel tarzı soft reboot böyle oluyor işte, kayıt yasası kaldırıldı yeniden dirilen Captain America yasaya karşı çıkma nedeni olan devlet gözetimindeki süper kahraman ekiplerinin başına geçti, Tony Stark hafızasından son iki yıl silinerek (tam İç savaş dönemi oluyor) geri döndü ve her şey yeniden eski haline döndü. İç savaş dönemi böylece kapanmış oluyor tabii kabak Sentry'nin başında patlatılarak. Ama tüm bu karanlık dönem Scarlett Witch ile başlamıştı orayı nasıl kapattılar dersek...
Cyclops ve X-men'in Avenger'a ezilişi
Yazıda Cyclops ile ilgili bir olayda ciddileşmeye başlamıştık, kapanışı da onunla yapalım. Marvel'ın 2000 ve sonrası dönemini göz önüne aldığımda bence yapılmış en önemli hikayesi Avengers vs X-men'di. Ha, bu hikaye güzel demiyorum, hatta hiçte sevmediğimi baştan belirteyim, sadece çok önemli bir hikayeydi. Birçok açıdan Marvel'ın değişen dengeleri bu hikayede apaçık görülüyor. Aslında bu hikaye başlı başına bir incelemeyi hak ediyor çünkü daha kapsamlı bir şekilde şirketin yayın politikasına kadar irdelenmeli. Neyse ileride buna bir göz atmayı aklımın bir köşesine yazıp işin hikaye boyutuyla ilgileneyim. M hanedanlığındaki olaydan beri X-men'de vaziyet karışıktı, özellikle mutant soyunun kuruması ve soyu tehlikede bir türe dönüşmesi X-men'i etkileyen faktörlerin başında yer alır. Onun dışında X-men'i etkileyen bir diğer olay ise Profesör X üzerine yapılan retconlardı. Başından beri Profesör X ve Magneto farklı ideallerin destekçileri olarak sunulmuştu ama sonradan ılımlı bir görüşü destekleyen Profesör X'in geçmişte yaptığı tutarlılığıyla çelişkili hareketlerin ortaya çıkışı onun ideallerini benimseyenlerde bir şok etkisi yarattı. Bu hiçte fena bir değişim sayılmaz, özellikle ideallerini desteklediğiniz bir karakterin çokta temiz birisi olmadığını göstermek cesur bir hareket ama sonuçta çizgi roman dünyasını düşünürsek biraz fazla cesur oluyor ve beraberinde köklü bir değişiklik getirmiş oluyor. Yarattığı değişim en başında, Profesörün ideallerinin bir numaralı destekçisi ve sağ kolu olarak gördüğü Cyclops'u etkiledi. Cyclops, çizgiroman okurlarının büyük kısmının pek sevmediği "boy scout" olarak tabir edilen karakterlerin başında gelir. Türkçe anlamı izci çocuk olsa da aslında iyilik abidesi, herkese yardım eden, kural düzen adamı gibi anlamları karşılar. Her ne kadar bu tür karakterler sıkıcı bulunsa da lider olarak kabul görüldüklerinden omuzlarındaki sorumluluk oldukça büyüktür ve özellikle süper kahraman ekiplerinin vazgeçilmezleridir. M hanedanlığı ve Mesih Savaşı olayları sürecinde, Cyclops'un ekip liderliğinden bütün mutant halkının liderliğine uzanan yolculuğunu izledik. Cyclops'un omzundaki sorumluluk yükü arttıkça gittikçe karakterinin de değişime uğradığını da bu süreçte gördük. Artık "boyscout"lıktan çıkıp daha tartışmalı kararlar almaya başladı, hatta aldığı bazı kararlar ciddi anlamda sorgulanması gereken kararlardı. Bu yapılan karakter değişikliği konusunda biraz kararsız olduğumu söylemeliyim, özellikle karakterlerin gerçek kimliğinin değiştirilmesinden pek hoşlanmam ama ortada değişmiş bir dünya ve bambaşka koşullar var, bu yüzden koşulların bu değişimin sebebi olduğunu göze aldığımda aslında oldukça iyi yönde bir değişim olduğunu söyleyebilirim. Bu yeni durum gayet iyi bir şekilde ilerledi tâ ki Schism hikayesine kadar. Schism, bayağı kötü bir fikir ve rezalet bir şekilde ele alınmış berbat bir hikaye. Büyük zorluklarla bir araya getirilmiş tükenmenin eşiğindeki mutant ırkını yeniden bölmek bana hâlâ çok saçma bir fikir olarak geliyor, işin daha vahimi ise ayrışma nedenlerinin mantıksızlığı ve ayrışan tarafların aptal motivasyonu fikrin ne kadar kötü olduğunu kanıtlar nitelikte. Bir tarafta iyice kalpsizleşen Cyclops, diğer tarafta hayatı boyunca sürüyle adam kesmiş ve zamanında yanında Kitty ve Jubilee gibi veletlerle maceralara girip sonra yok efendim çocuklar savaşa giremez diyen tutarsız Wolverine . Wolverine'in son yıllarda iyice saçma sapan bir karaktere dönüştürülmesi ayrı bir yazı konusu olur ama tek diyebileceğim Marvel onu olabildiğince sıradan bir karaktere çevirmek için elinden geleni yaptı, bence yakın zamanda öldürülmesi gayet iyi oldu artık durulmaya ihtiyacı vardı gerçekten. Schism saçmalığında ise mutantlar için iyice karanlık bir yer haline gelmiş bir dünyada çocukların gerektiğinde kendilerini savunmayı öğrenmesine karşı çıkmak onun gibi bir karakter için fena halde safça bir düşünce olur (Hey Wolvi! Xavier, Cyclops ve diğer orjinal X-men'e spandeks giydiripte Magneto'nun üzerine yolladığında daha 16 yaşındalardı). Birde kötü adamlar olarak bacak kadar çocukları yeni Hellfire Klübü diye çıkartmalarından hiç bahsetmiyorum, onlar kadar sinir bozucu ve gereksiz kötü adamlar görmedim. Bu aptal hikayeden sonra Wolvi tarafı Utopya'dan ayrılıp New York'a geri döner ve yukarıda bahsettiğim nalet kızıl kafanın adına bir okul açar. Bravo! Wolverine gibi yalnız kurt'u okul müdürü yapmak kimin dahiyane fikri acaba! Savaştan uzak olması gereken çocukların tehlikelere açık halde bir okula toplanmasına hiç değinmiyorum bile.
Her neyse sonuçta X-men bölündü Mesih Hope, Ütopya'da kaldı ve X-men'in belalısı Phoenix dünyaya yaklaşmaya başladı. Bunu haber alan Avengers hemen toparlanıp müdehale etme gereksinimi duydu, diğer yandan iyice tuhaflaşan Cyclops, Phoenix'in mutant ırkının kurtarıcısı olacağını düşünmeye başladı ve her iki tarafta Phoenix'in seçeceği beden olan Hope için mücadele etmeye başladılar. Eee, işte burada soru işaretleri başlıyor, öncelikle Phoenix gücü zaten ara ara X-men serilerinde görülüyordu bir anda uzaydan dünyaya geliş olayı nedir anlayamadım hemde bu görüldüğü sayılar çokta uzak geçmişteki sayılar değillerdi en fazla iki, üç yıllıktı (hatta yukarıda bahsettim Xorn-Magneto Phoenix'i öldürmüştü nasıl birden yine büyük bir tehdite dönüştü), ikincisi Phoenix olayı daha öncede ortaya çıktı hatta mezardan kızılı bile kaldırdı (Phoenix-Endsong) o zamanlar Avengers'ın aklı neredeydi ve üçüncüsü Rachel Summers'ta Phoenix gücünün taşıyıcılığını yaptı neden Phoenix yeniden onu seçmiyor, Rachel Phoenix'çilik oynarken tehlike yaratmıyor muydu, madem Rachel Phoenix'i kontrol edebiliyordu neden kimse Hope'a yardım etsin diye öneride bulunmuyor, neden? neden? neden? offf, bu hikaye zerre kadar akla mantığa sığmıyor ama sonuçta Bendis ve Aaron gibi kendi kafasına göre devamlılık yapan adamlardan fazlasını beklemezdim. Neyse hikayenin boşluklarıyla ilgili sorunları incelemeye bırakıp, hızlıca Cyclops'un kötüleşmesine geçiyorum. Captain America, Ütopya adasına gelip Cyclops ile görüşmeye başlar ve kibarca Hope'u bize teslim et der. Ha ha ha, daha kısa süre önce ortaya çıkan Scarlet Witch'e hesap sormaya gelen X-men'e o bir Avengers siz karışamazsınız diyen Captain America idi. Steve sen adi bir riyakarsın. Tabii ki Cyclops reddedip optik ışın ile karşılık verir, sonrasında bir Hellcarrier dolusu Avengers Ütopya sahiline çıkartma yapar. Bu arada Avengers tarafında Wolverine'de vardır ama farklı bir amaçla Hope'u öldürmek için. Bunca zaman yuvan olan X-men'e karşı cephe aldın ve çocukları savaştan uzak tutacağım deyip adadaki çocuklara Avengers ile çıkartma yaptın. Wolvi sende riyakarsın ve adi bir satıcısın. Hope adadan kaçar, Ay'a gidip Phoenix'i karşılar ama kontrol edemez sonra Tony Stark bir makina ile Phoenix'i vurur ve beş parçaya ayrılmasına sebep olur ve her parça, Cyclops ve grubundaki dört X-men üyesine (Emma, Magic, Colossus ve Namor) dağılır. Artık Phoenix beş kişidir ve dünyayı değiştirmeye giderler ve süpriz bir şekilde dünyayı eskisinden çok daha iyi hale getirirler. Cidden hareketlerinde hiçbir kötülük görmedim, esas Avengers sürekli onlara karşı saldırı yapan taraftı. Elbetteki hikaye bu şekilde ilerleyemezdi sonuçta Avengers'ın film hakları Marvel'daydı bu yüzden X-men haklı olamazdı yenilmesi gerekiyordu ama X fanlarını da kızdırmamak gerekiyordu bu yüzden suçu beş günah keçisinin üstüne yıkma zamanı gelmişti. Önce Avengers, Hope'u kaçırmayı başarır sonra Namor, Avengers'ın saldırılarından bıkıp onlara yardım ve yataklık yapan Black Panther'in krallığı Wakanda'ya saldırı yapar ve yenilip gücünü diğer dörtlüye devreder. Avengers, Hope'a K'un Lun'da kova taşıtıp kung-fu öğreterek Phoenix'e karşı hazırlarken... Allahım! bu hikaye beynimi yakmaya başladı, Phoenix gücü her zaman telepatlarla ilgili bir güçtü hadi parçalandığında telepat olmayan dört kişiye dağılmasını da yedik diyelim ama gücü geri alsın diye kullanacağınız kişiyi neden telepatik yönden eğitmiyorsunuz, bir dakika! Avengers'ta böyle bir eğitim verebilecek telepat var mı? Tabii ki yok! Eee, Cap. başta senin planın neydi yav? Neyse bu noktada retcon yumrukları devreye girer, meğer Iron Fist'in güçleri Phoenix ile bağlantılıymış, Scarlet Witch'in güçleri Phoenix'e karşı etkiliymiş falan. Phoenix gücü saçma bir şekilde iki kişiye düşer ve diğer mutantlarda baş kaldırıp topluca son kalan ikiliye saldırır Profesör X önderliğinde (Xavier bu zamana kadar neredeydin? niye Hope'u sen eğitmedin? ) Saldırı gerçekleşir Cyclops gücün yetmeyeceğini anlayınca Emma'ya saldırıp bütün gücü kendine alır ve sonra Profesör'ü öldürür(ek bilgi Profesör mutantlar içinde en çok ölüp geri gelen kişidir). Cyclops bu olaydan sonra Dark Phoenix'e dönüşür ve Kung-fu öğrenen Hope ve Scarlet Witch'in birlikte çalışması sayesinde yenilir. Phoenix, Hope'un vücuduna geçer ve Scarlet Witch ile birlikte bu sefer "no more Phoenix" diyerek Phoenix'i yok ederler. Phoenix, yok olurken bütün dünyadaki mutant genini yeniler ve M hanedanlığında başlayıp Mesih savaşı ile devam eden süreç böyle hayal kırıklığı yaratacak şekilde son bulmuş olur. Cyclops bütün suçu üstlenir ve hapse girer ve böylece Marvel'ın new 52'ye karşılık olarak hazırladığı "Now " dönemi başlamış olur. Yine kahramanların birbirine kırdırıldığı, yine kötülerin elinin armut topladığı ve yine haklı tarafın haksız konuma düştüğü bir hikaye daha. Bu hikayede ciddi anlamda Cyclops'un kötü bir vukuatını görmedim. Namor, Wakanda'ya saldırdı, Magic ve Colossus kahramanları hapsetti, Emma bir tirana dönüştü ama Cyclops'un bir vukuatı yoktu sadece sonda mecbur kaldığından Xavier'i öldürdü ama Xavier zaten vadesi dolmuş bir karakterdi Mesih savaşında vurulduktan sonra ölmeliydi (onuda Bishop vurdu ama sonra X-men kontrol altındaydın deyip bağırlarına bastı ama hâlâ güncel sayılarda Cyclops, Xavier'i öldürdü diyenler var). İşin ironik tarafı Cyclops haklı çıktı ve Phoenix gücü mutant genini yeniledi (bu teknik olarak nasıl mümkün onuda çözemedim, gerçi silinişi de saçmaydı). Ama işin daha garip tarafı Cyclops, fikirlerini savunmaya devam edip bir devrimciye dönüştü ve marvel'ın sıradan halkı tarafından da destek görmeye başladı. Bunun okuyucular tarafından hiçte ilgi görmeyeceğini düşünüyordum ama fena halde yanıldım, Cyclops'un popülerliği ciddi biçimde arttı ve mutant popülerliği listelerinde ilk sırayı almaya başladı (Gerçi AvX'teki saçmalıklardan sonra bende tam bir Cyclops fanına dönüştüm itiraf ediyorum).
Eveet böylece Marvel tarafında da saçma şekilde kötüye dönüşen kahramanlardan bahsetmiş olduk, yazıdan zevk aldıysanız ne mutlu bana. Artık şirketlerin kahramanları birbirine kırdırmayı bırakıp, kötü adamlar ile kahramanları savaştırmaya yoğunlaşmasını mut ediyorum. Ha ha ha, tabii ki öyle bir şey olmayacak daha yeni Axis'te kahramanlar tekrar birbirine girdi ve bir sonraki büyük crossover eventler de bunun sinayalini veriyor. Başka bir yazıda görüşmek üzere.
Not: Yazıda Örümcek adamın filminin Avengers'tan ayrı olmasının iyi olduğunu yazdım çünkü uzun bir zaman sürecinde hazırlanmış bir yazıydı, kısa süre önce Marvel ve Sony anlaştı biliyorum ama hâlâ Örümcek Adam'ın Avengers'ta yer almasının iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum.
Yorum Gönder