İçerdiği Sayı: Detective Comics #942
Hikaye: Night of The Monster Men: Part Six
Yazar: James T Tynion IV, Steve Orlando
Çizer: Andrew T MacDonald
Yayıncı: DC Comics[/update]
Eveet, gecikmiş bir sayı ile buradayım. Night of The Monster Men bu sayı ile son buldu. Event için bir genel bakış yazısı yazmak istesem de, daha söyleyecek bir şeyim kaldı mı diye düşünüp bundan vazgeçtim. Onun için sayının en son kısmında genel olarak bir yorum kısmı ayıracağım, okumak isteyenleri direkt oraya alalım. Bu arada önceki sayıda (Bkz: Nightwing #6) canavarların düştüğünü zannediyorduk. Ancak Alfred bize bu hücrelerin organik gibi davrandığını ancak öyle olmadığını, programlanabilir olduğunu ve açık hava ile bir şeyler olduğunu hatırlatmıştı. Batman ise Hugo Strange ile yüzleşmeye gitmişti.
Görüş
Sayıyı yazmak için şöyle yeniden bir göz atayım dedim, bir baktım yeniden okuyorum. Şunu direkt söyleyebilirim ki, sayı NoTMM'in en iyi sayısı.
Öncelikle bu zamana kadar genel olarak aksiyon verilmişti ama son sayıda bunu öyle güzel dengelemişler ki, okurken yerimde duramadım. Özellikle geçişler çok çok iyiydi. Bir Nightwing'e -yani canavara- bir Batman ve Hugo Strange'e geçerek tekdüzelikten kaçmışlar, iyi de yapmışlar.
Bu dört canavarın özelliklerinin toplamda Batman'i temsil etmesini sevdiğimi söylemiştim. Bu durum bu sayıda aşmış. Hugo Strange'in kafasındaki Batman dört özellikten meydana geliyordu: Keder, manipülasyon, çocukluk, korku. Ancak bu dört durum başka bir şey ediyor: Evet, hem yeni bir canavar hem de Batman'in Ego'sunu sembolize ediyor. Tabii bahsedilen "Benlik"i simgeliyor, narsisizmi değil. Bu konudan uzaklaşarak biraz Hugo Strange gelmek istiyorum.
Hugo Strange'le olan her kare mü-kem-mel-di! O yazılan diyaloglar, o kendinden eminliği, ne yaptınız ya siz?! Bu zamana kadar "Hugo Strange nerede?" diye -ehem- yırtındım durdum, meğer böyle epik bir şey için saklıyorlarmış. Çizgi romanın doğası bu, anlatmadığı şeyi gösterir: Hugo Strange'in Batman takıntısını o kadar iyi tasvir etmişler ki, ba-yıl-dım! Zaten sayıyı sevmeme şu yukarıdaki görsel bile yetti, kitaplardan oluşan tahtında oturan bir Hugo Strange: Batman'in kostümüne uymadığını bunu yapabilecek insanın kendisin olduğuna inanan bir dahi. Hugo Strange'in çok zeki olduğunu tartışmaya gerek yok, ancak bana kalırsa burada ufak bir gönderme var. Şimdi tahtını oluşturan kitaplar psikoloji kitapları da olsa; "Bilgi güçtür" mottosunu yansıttığı çok açık. Bu kısım özellikle "Batman zengin çocuğun tekidir, aletleri olmasa hiçbir şey yapamaz" diyen hater arkadaşlara gelsin, Batman'in asıl gücünün bilgi olduğu burada mükemmel verilmiş. (Oh bugün de fangirllük yaptım.)
Bir diğer nokta ise, önceki sayılardan birinde söylemiştim ama yine söyleyeyim: Batman'e bakış açısı. Yani Hugo Strange, Batman'in hatalarının olmaması gerektiğini söylerken, Batman'in hatalarından kaçmamasının -hatta onları kucaklaması- yine onu Batman yapan yegane şeylerden biri olduğunu görüyoruz. Bilmiyorum, ben mi çok derine bakıyorum; ama Batman'in felsefesini anlamak için bu kadar ayrıntılı bakmayı seviyorum.
En nihayetinde bu bir crossover; diğer karakterlere de bakmak gerek. Batman, Batwoman'ın neden gerekli olduğunu işte tam da bu sayıda gösterdi bize. Nightwing ise yapacağını yaptı zaten. Beşinci şeyin Batman'in benliği olduğunu bunun da çocukluktan geldiğini bulması harikaydı. Clayface ise mükemmeldi! Bu kısımda da yine Batman'in her daim hazırlıklı olduğunu görüyoruz. Finalde Justice League'i görmek ise, açıkçası çok da tatmin etmedi. Yani bu kadar olay olup bitmiş; şimdi göstermenin mantığı ne. Bu kadar hayranlara çalışmasalar da olur, çünkü mantıksızlık yaratıyor. Sevmediğim bir diğer nokta ise Wayne Watchtower'ları. Orphan ve Spoiler'ın işaretlerini burada görmüş olduk, tamam, ama sanki biraz havada kaldı. Aman, o kadar kusur kadı kızında da olur.
Ne konuştum, ne konuştuuum, toparlayıp gidiyorum artık: Hugo Strange'i ile, göndermeleriyle, aksiyon ve kurgunun güzel dengesiyle benim çok beğendiğim bir sayı oldu. Umarım Hugo Strange'i tekrar görürüz. Umarım.
9.0
Sizin sayıya verdiğiniz puan kaç?
Genel Bakış
Night of The Monster Men, Rebirth döneminin ilk crossoverı idi. Yani iyi olmak zorundaydı. Bundan dolayı, Hugo Strange gibi eski bir kötüyü revize etmek hem çok mantıklı, hem de aslında risksiz bir hareketti. Sonuçta klasik bir Batman kötüsü ve ilgi çekici hale getirmek çok zor da değil. Ama iyi oldu tabii.
Seri genel olarak aksiyon verdi bize. Her sayıda çok iyi bir nokta bulunuyordu ancak biz tadını çıkartamadan son buluyordu. Neyse ki final sayısının muhteşemliğiyle doya doya istediğimizi aldık. Kısım kısım gereksiz ayrıntılara girilse de genel olarak temposu iyi bir seriydi. Hem yağmurlu ve tahrip olan bir Gotham'ı görmeyi kim sevmez?
Yağmurlu ve Gotham demişken, aslında Batman'i biraz daha loş biraz daha esrarengiz görmeyi isterdim. Çünkü konusu itibariyle eski Batman serilerini andıran bir yapısı var. Ancak burada o kadar da esrarlı bir bir Batman yok maalesef. Yine konusu itibariyle çok saçmalayabilecek bir potansiyele sahipken iyi kotarıldığını düşünüyorum. Eski bir konu, eski bir kötü, yeni bir işleniş ve yeni materyaller denklemini sevdim ben. Sahi burada yeni Batman teknolojisi bile gördük.
Ama işte bu gibi noktalardan dolayı sevmeyeni de çok, yani hem aksiyona sahip olması hem de yeni şeylerin açığa çıkması ve"canavar" gibi bir konunun ele alınmasından dolayı aptalca bulanlar da var. Dediğim gibi ben genel olarak sevdim. DC ilk handikabını iyi atlattı bence.
Bu arada Hugo Strange Batman kostümünü ilk kez giymiyor. Başka ne zaman, nerede giymiş derseniz şunlara göz atmanızı öneririm:
- Batman: Prey (Batman: Legends of the Dark Knight #11-15) | 1990
- Batman #356 (The Double Life of Hugo Strange) | 1983
- Batman: Strange Apparitions (Detective Comics #472 - I Am the Batman!) | 1977
Yorum Gönder