Superman'in ''Öteki'' Köken Hikayesi : Jerry Siegel-Joe Shuster


Çizgi roman dünyasında Stan Lee-Jack Kirby ikilisinden sonra en bilinen diğer bir ikili de Bob Kane ve Bill Finger desek pek de yanılmayız sanırım. Tabii Stan Lee ilerleyen yılların ardından tek başına sıyrılıp kendi ismini tek başına bir marka haline getirmeyi başardı, bugün hala da çeşitli stüdyolarca çekilen Marvel Comics karakterlerine ait filmlere konuk oyuncu olarak çıkıp varlığını unutturmuyor. Çizgi roman tarihine de tek başına adını altın harflerle yazdı, ancak Jack Kirby ne yazık ki adını dünyaya duyurma konusunda onun kadar şanslı olamadı, 1994 yılındaki ölümünün ardından geride bıraktığı eserlerinin telifi konusunda anlaşmazlığa düşüldü.

Çizgi romanların isimsiz kahramanları kısa zaman öncesine kadar çizerler oldu. Aslına bakarsanız bu hala da böyledir, kimse Leinil Francis Yu çizdiği için bir seriyi alıp okumaz kolay kolay, ancak Neil Gaiman yazdığı için rahatlıkla tercih sebebi olabilir. Bunun farkında olan şirketler de çıkacak eserleri üstüne basa basa yazarın adıyla okuyucuya sunarlar. Çizere daha çok, onun çizgi roman olmasını sağlamada bir aracı gözüyle bakılır. Kimi noktalarda bu doğrudur da, ancak bu durum yazarların iyi/kötü niyetine de bırakılmıştır uzun bir zaman. Örneğin Bob Kane çok uzun bir müddet Batman’in tek yaratıcısı olarak gösterilmiş ve kendisi buna hiç ses etmemiştir de, Bill Finger’in hakkı sonradan teslim edilmiş olsa bile çok geç kalınmıştır. Tabii detaylarını burada anlatmamıza pek gerek yok, çünkü daha önceden bundan bahsetmiştik.

En çok bilinen bir diğer ikili ise Superman’in yaratıcıları Jerry Siegel-Joe Shuster ikilisidir. Aslında çizgi roman dünyasının en garip ikilisi de kendileridir. Çünkü istisnadırlar. Daha 1940’lı yıllarda yayınlanan Superman animasyonlarında bile tek başına J. Siegel’in adını değil ikilinin adını görürüz. Arşivleri kurcaladığınızda, bir yerde Superman ile ilgili bir şey varsa bu ikili de yan yanadırlar.

Peki kimdir bu ikili? Önce Jerry Siegel’den başlayalım. Asıl adı Jerome Siegel olan yazarımız, 1914 yılında doğmuştur ve Ohio doğumludur. Babası afiş ressamıdır ve tuhafiye dükkanı vardır. Lisede okuduğu yıllarda babasını kalp krizinden kaybeden Siegel, -burada küçük bir hatırlatma verelim; 1978 yılındaki Superman filminde de Clark Kent daha lisede okurken babası Jonathan Kent kalp krizinden ölmüştür, işte Richard Donner’in yaptığı en iyi gönderme budur- çok erken yaşlarda küçük dergilerde çalışmalarını yayınlamaya başlar. Ayrıca okuduğu lisede de haftalık öğrenci gazetesi yayınlar, gazetenin adı ise ‘’The Torch’’tur –Smallville dizisinde Chloe Sullivan’ın bir aralar süper insan araştırmaları yaptığı bu dergiyi hatırlayacaktırlar- . ve 16 yaşındayken Joe Shuster ile tanışır ve ona çalışmaları konusunda destek olur. Utangaç olduğu dile getirilen Joe Shuster hakkında da şöyle diyecektir; ‘’Joe ile ben ilk tanıştığımızda, kimyalarımız uyuşuyor gibiydi.’’

Joe Shuster, yani Joseph Shuster ise 1914 yılında Toronto’da doğmuştur. Küçük yaşlarında Toronto Daily Star gazetesi dağıtıcılığını yapmış, 1924 yılında ailesi ile Ohio’ya taşındıktan sonra ileriki zamanlarda Jerry Siegel’in okuduğu okulda okumaya başlamış ve onunla tanışmıştır. Daha 14 yaşında bilim-kurgu fanzin yayınlamaya başlayan Jerry ile bilim-kurguya ilgili bir çizer olan Joe, 1932 yılında işbirliği yaparak Science Fiction adlı yeni bir fanzin üzerinde çalışmaya başlarlar. İlk Superman hikayesi olarak bildiğimiz ‘’The Reign of The Superman’’ hikayesi 1933 yılında karşımıza çıkar. Fakat bu girişim başarısız olur.
İşte bu noktada hikayemiz hemen bir atlama yapar, editör Vin Sullivan’ın –Chloe Sullivan’da yapılan gönderme de budur, Man of Steel filminde yapılan tabela göndermesi de budur, yani Man of Steel’deki göndermeye direkt Chloe Sullivan göndermesi demek yanlış olur- bu iki gencin elinden tutarak, bugün bildiğimiz Superman’i yayınladığı kısmını görürüz. 1933’ten 1938’e yapılan bu uzun atlamada ise başka bir hikaye de vardır. Ve bu hikaye de önemli bir soruyu doğurur; Superman’i kim yarattı?

Bu yazıda büyük bir sırrı açığa çıkarmak gibi bir niyetimiz yok, o yüzden olabildiğince yalın ve söylentilerden uzak durmaya çalıştım. Zaten bu konu da kaynak sıkıntısı çekilen bir konu, çünkü zaten 1938’den beri kabul edilmiş olan şey, ikilinin Superman karakterini yaratmış olduğu. Üzerinde durulmayan ise Russell Keaton adlı çizerimiz ve bu süreçteki rolü. Jerry Siegel, bir dönem Superman karakteri için bir çizer arayışına girdiğinde, yüzünü daha çok tanınır çizerlere dönmüştür. Buck Rogers ve Skyroads’tan tanınan Russell Keaton ise anlaşılan onun dikkatini çekmiştir ki, bu ikilinin mektuplaştığı da söylenmektedir. Hatta o günlerden kalan bir mektubun olduğu da iddia edilmektedir. Ne kadar doğru bilinmez, yine de mektubun doğru olduğunu düşünürsek içerisinde hoş detaylar gizli (yapılan çeviri birebir değil, daha çok serbest çeviri özelliğindedir).




Değerli Bay Keaton,


Ekte, çizgi roman bandı, SUPERMAN'in, ilk hafta senaryosunu bulacaksınız. Her ne kadar bu fikir--"sonsuz kuvvete" sahip bir insan-- heyecan verici olsa da sanırım sizin de isteyeceğiniz bir doğrultuda ilerleyecektir. "Superman"e çocukluğundan başlıyoruz ve yetişkinliğine kadarki geçmişini izliyoruz, asıl hikaye de burada başlıyor: yardıma muhtaç olanlara koştuğu maceraların bulunduğu zamanda. Clark Kent inanılmaz derecede bir kuvvete sahip olduğu için hem çocukluğunda hem de gençliğinde eğlence ve macera konusunda yaratabileceğimiz çok fazla olasılık var. Gençlik zamanı, yetişkinliğindeki maceralarına eğilmeden önce üzerinde durulacak bir dönem olacak. İlk başta, büyük gücünün, arkadaşlıklar edinmesini sağlamak yerine insanların ondan korkmasına sebep olduğunu fark edecek. Anneler, çocuklarının onunla birlikte olmasına izin vermeyecekler, okuldaki spor müsabakalarında nefret edilecek çünkü hiçbir şeyde kaybetmiyor olacak, vs. Onun hakkında oldukça insansı bir öykü yaratabiliriz.

Muhtemel bir Pazar bandı için senaryo budur. Clark Kent'in kökeni hakkında bilgi verici olacak.

1. Dünyada geriye kalan son adam laboratuvarında telaşla çalışmaktadır. Çok az zamanı kalmıştır.

2. Devasa felaketler, gezegeni sarsıp dağıtmakta, insanoğlunu yok etmektedir. Dünya son günlerindedir, ölmektedir...

3. Son yaşayan adam, yeni doğmuş bebeğini az önce tamamladığı zaman makinesine yerleştirir ve çalıştırır--

4. --laboratuvar duvarları üzerine yıkılır.
5. Zaman aracı yüzyıllar gerisine gider, ilkel bir yılda durur, MS 1935 tarihinde. Yoldan geçen bir motorcu, metal cihazı görür...

6. ...ve incelerken içinde uyuyan bebeği keşfeder.

7. Bebek bir yetimhaneye bırakılır. İlk gününde, yattığı yatağın metallerini oyun oynar gibi büker. Ona bakan bakıcılar, tabii ki de şaşkına dönerler, fiziksel özellikleri, kendilerinden milyonlarca yıl daha ileride gelişmiş bir bebeğe bakmakta olduklarının farkında değillerdir.

8. Clark Kent adı verilen bebek tam bir fiziksel harikadır. Beş yaşındayken, büyük bir çocuk ona kabadayılık tasladığında, Clark onu havaya fırlatır.

9. Clark'ın muazzam gücü, onu oldukça keyifli ve meraklı bir hale sokar. On iki yaşındayken, dünyadaki sıçrama ve koşma rekorlarını kolaylıkla kırabileceğini fark eder.

10. Güçleri inanılmaz bir şekilde artar. Büyüdüğü zaman, Kent, 10 katlı bir binanın üzerinden sıçrayabildiğiniz, inanılmaz ağırlıkları kaldırabildiğini, bir ekspres treninden daha hızlı koşabildiğini ve hiçbir patlayıcının, derisine zarar veremediğini keşfeder.

11&12. Daha öncesinde, Kent, bu titan gücünü, insanoğlunun yararına kullanabileceği şeylere yöneltmeye karar verir. Ve böylece SUPERMAN ortaya çıkar, ezilenlerin şampiyonu, varlığını yardıma muhtaç olanlara adamaya yemin etmiş fiziksel mucize!
....

Bu bant üzerinde benimle çalışmayı istersen haber ver. Öneriler almaya açığım. Bu fikir ilk başta Bell Syndicate'ın Genel Müdürü tarafından beğenilmişti. Cevabını bekliyorum....

İçtenlikle, Jerome Siegel




İşte bu mektupta, örneğin 1940’lı yılların Superman animasyonlarını izlemiş olanlar bir ayrıntı yakalayacaklardır, o da Superman’in bir yetimhanede yetişmiş olması, ki bu 1980’li yıllarda kısa bir yayın hayatı olan Ruby Spears’ Superman animasyonunda biraz daha değiştirilmiş bir şekilde yine karşımıza çıkar. Yine Superman’in aslında insanoğlunun geleceğinden gönderilmiş olması fikri, Mark Millar’ın Red Son hikayesinde kendine yer bulmuştur, Lex Luthor ile mücadeleyi fikirsel manada kaybeden Superman'in kendi köşesine çekildikten sonra anlatılan kısımda, Lex Luthor ailesinin geleceği ve ardından Dünya gezegeninin adı değişerek Kripton olması ve Luthor soyadının ''El'' soyadına dönüşmesinden sonra gezegen yok olmak üzereyken Jor-El'in oğlunu tekrar uzay gemisine koyarak Dünya'ya gönderişini görürüz. Ayrıca bu mektuba karşılık Russell Keaton’un gönderdiği çizimlerde hikayenin değiştirilmiş olduğunu da görüyoruz, Jonathan ve Martha Kent çifti hala tam manasıyla yerleşmemiş olup sadece soyadları kesin. Ki bu 1950’lerin Superman dizisinde de karşımıza çıkıyor, burada Sam ve Molly olan çiftimizin adı orada Eben ve Sarah olarak geçmektedir. Yani aslında bugün Superman hakkında doğru kabul ettiğimiz birçok bilgi, zamanla oturmuş şeylerdir. Hatta hala tam manasıyla kesin olmayan bir konu bile var; Superman’in kostümünü annesi Martha mı dikti, yoksa atalarından miras mı kaldı? Kimi kaynakta o kostümü Martha Kent dikmiştir, son zaman kaynaklarında kostüm Kripton’dan miras kalmıştır, bazı kaynaklarda ‘’Superman’’ isminin babası Jonathan Kent iken, kimi kaynakta Lois Lane olarak gösterilmiştir. Bağlı olduğu firmanın hikayelerinde en karışık hikayelere sahip karakterin tam da bu yüzden Superman olduğunu söylesek yanılmamış oluruz.

Konumuza dönecek olursak, en nihayetinde Superman okuyucu karşısına çıktığında yaratıcıları olarak Jerry Siegel ve Joe Shuster ikilisi karşımıza çıktı. Peki neden en başında Jerry Siegel farklı bir çizer arayışına girdi? Bu konuda akla yatan iki fikir var, birincisi Joe Shuster’in ilk Superman denemesinden sonra cesaretinin kırılmış olmasından dolayı Jerry Siegel’in yeni çizer arayışına girmesi. İkincisi ise, Jerry Siegel’in bu karakteri okuyucu karşısına çıkarırken daha tanınmış çizerlerle işbirliği yapmak istemiş olması. Her iki ihtimal de mümkün. Ama her ne olursa olsun, bildiğimiz manada Superman karakterini daha çok Jerry Siegel’in kalemine borçluymuşuz gibi duruyor.


Ama yine de, yazının en başında da bahsettiğimiz gibi, bu ikili daha en başlardan itibaren  karakterin yaratıcıları olarak jeneriklerde geçmiş, Jerry Siegel tek başına karakterin sahibi gibi gösterilmemiştir. Bu ikili arasında herhangi bir soruna da sebep olmamıştır. Russell Keaton da ilerleyen yıllarda Flyin’ Jenny adlı çizgi roman bantlarını yayınlamış, fakat 1945 yılında genç yaşında ölerek aramızdan ayrılmıştır. Kim bilir, belki gelecekte kendisi Superman’in ilerleyen sayılarını çizecek kişi olabilirdi, ama ne projenin başında ne de sonralarında katılma şansı olmadı.

Sonuç olarak, Jerry Siegel-Joe Shuster ikilisi ana akım çizgi romanın en ideal çiftlerinden dersek pek de yanılmış sayılmayız. Öldüklerinden sonra geride bıraktıkları sorunlar olsa da, yaşamları boyunca pek göz önünde bulunmadan yarattıkları karakterin evrilmesini izlediler, danışılan konularda da çok gürültü çıkarmadan yarattıkları karakterin gelişiminde katkıda bulundular ve görüyoruz ki Superman’e her zaman sahip çıktılar. Yaşamlarından anlıyoruz ki, bugün bile popülerliğini koruyan karakterin onlara pek bir getirisi olmadığı halde bunu yaptılar, zaten daha sonradan da herhangi bir projeyle ne ses getirebildiler ne de çok göz önünde oldular ve hatta Jerry Siegel kendi adını kullanmadan –Joe Carter- Marvel Comics’te de yazarlık yaptı –Strange Tales 112-113 sayılarında olduğu gibi- ve daha birçoklarında. Öyle ki Superman için 1980’li yıllarda yazarlık girişiminde bulunmuş olsa da, şirket tarafından reddedildi. Joe Shuster 1992, Jerry Siegel 1996 yılında aramızdan ayrıldı, ama bugün hayat hikayelerini okuduğumuzda Kripton’dan gelen yalnız çocuk fikrinin bu ikilinin hayatından küçük bir iz olduğunu anlıyoruz, çünkü en nihayetinde bu ikili de göçmen ailelerin hayalperest çocuklarıydılar.

Yorum Gönder

[disqus]

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.
Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget